top of page
zonguldak-banner.jpg

Zonguldak

Alışveriş
Konaklama
Ulaşım
İstatistikler
Galeri
Doğal Güzellikler
Yemek Kültürü
Eğlence Merkezleri
Sportif Faaliyetler
Folklorik Değerler

ZONGULDAK  TARİHİ YERLER

FİLYOS (TİOS)

Efsaneye göre kent, MÖ 7.yy’da kurulmuştur. Tarihi boyunca değişik isimlerle (Tios, Tieion, Tianon, Tium) anılmıştır. Tarihi boyunca siyasi güç oluşturamayan ve Ereğli ile Amasra’nın gölgesinde kalan kent, Roma döneminde MÖ 70 yılında yakılmış ve yağma edilmiştir. Daha sonra yeniden inşa edilmiş ve bir ticaret ve balıkçı kenti olarak yaşamını devam ettirmiştir. Kent, Bizans döneminde MS 5.yy’da önemli bir dini merkez olmuştur. Selçuk ve Osmanlı dönemlerinde ise (14. – 15. yüzyıl) giderek önemini yitirmiş ve küçük bir balıkçı köyüne dönüşmüştür. Bugün Filyos beldesinin bulunduğu alanda eski kentten toprak üstü kalıntı olarak; Roma, Bizans ve orta çağ dönemlerine tarihlenen Kale, sahil surları, su kemeri, tonozlu galeri, tiyatro, savunma kulesi ve çeşitli mezarlar görülebilmektedir.

Tios kentinin bilimsel olarak araştırma ve kazıları, 2006 yılından beri devam etmektedir. Prof. Dr. Sümer ATASOY'un bilimsel başkanlığında yapılan çalışmalarda, kale içinde, Hellenistik devre (MÖ 4.yy) ait yapılar ve çanak çömlek çeşidinin bol olması, yapılan ticaretin zenginliğini göstermektedir. Sahil surunun güneyindeki tarlalarda yapılan radar ölçümlerinde eski kentin yapıları tespit edilmiştir. Buradaki sondajlarda, Hellenistik devre tarihlenen sur duvarları, Roma – Bizans dönemine ait yapı kalıntıları, Roma dönemi sikkeleri ve çanak – çömlek parçaları ortaya çıkarılmıştır. Su kemerinin hemen yakınında ise; anıtsal bir meydan çeşmesi olması muhtemel bir yapı bulunmuştur. Tiyatroda yapılan temizlik çalışmalarında; mermer iki heykel parçasına rastlanmıştır. Ayrıca bir uzman grubu tarafından, ortaya çıkan tüm küçük ve büyük buluntuların yapı kalıntılarının çizimleri yapılmaktadır. Tios Kentinin araştırılması ve kazılması, Karadeniz tarihi ve arkeolojisi için büyük önem taşımaktadır. Çünkü Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında kazılan ilk ve tek antik kentidir. Buradan elde edilecek bilgi ve belgeler büyük önem taşımakta olup, toprağın hemen altında yolları, meydanı, hamamı, dini yapıları, evleri depoları, dükkânları, mezarlarıyla büyük bir kentin varlığı düşünülmektedir.

CRİSPOS ANIT MEZARI

Karadeniz Ereğli’de gösteriler yapan ve orada ölen eski Mısırlı pandomim sanatçısı Krispos’un anısına yapılmıştır. Kaidesi ile birlikte 2,10 m yükseklikte bulunan anıtın önünde 19 satırdan oluşan ve kazılarak yazılmış bir şiir bulunmaktadır. Anıt, yüksek bir kaide üzerinde oturtulmuş iki korint başlıklı sütun, sütunların arasında içinde başsız bir büstün bulunduğu oyuk ve üçgen çatı olarak tasarlanmış taç kısmından oluşmaktadır.

Dönemin ünlü Pandomim sanatçısı Krispos adına yapılmış bu mezar anıtı üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır.

“Mezarlar insanların en son evleri ve en son duvarlarıdır.

Onlar bedenlere evlerden daha sadıktırlar.

Onlardan kalan akıtılan gözyaşları ve ölülerin sonsuza dek kalacak fani olmayan miraslarıdır.

Ölüm uykusundan sonra artık vücudun güzelliği geri alınamaz.

Burası bir sukun şehridir.

Çıplak olarak taşınıp içine gömülen sağlam ebedi istirahatgah, Ebedi evdir.

Bu nasıl bir mezardır ve burada yatan kimdir?

Hayatta kazanılan zaferlerin nefrete layık abidesidir.

Taş ve toprak olanın işaretleri.

Ölülerin mezar taşları suskun harflerinizle öleni dile getiriniz.

Vücudunuzu yitirip telef ettikten sonra hangi insan buraya ismini verdi?

Ölü insan Krispos.

Fariz Ülkesinin (Mısır) ve başak taşıyan Nil Nehri’nin vatandaşı, bu anıtın altında yatmaktadır.”

GÜMELİ YERALTI ŞEHRİ VE LAHİTLER

Gümeli Yeraltı Şehri Çevrede tarihi milattan öncesine dayanan kalıntıların varlığı bu bölgenin çok eski uygarlıklara ev sahipliği yaptığının büyük bir göstergesi olmuştur. Tarih araştırmacıları bölgede yer alan lahitlerin ham maddelerinin şekillerinin ve üzerindeki simgelerin milattan önceki uygarlıkların inanışlarını simgelediklerini söylemektedir. Net olarak hangi uygarlığa ait olduğu bilinmese de ölümden sonra hayat olduğuna inanan bir uygarlığa ait olduğu mezarlıkların içinden çıkarılan nesnelerden anlaşılmaktadır. Bölge halkı daha önceki kuşakların mezarları açarak içinden değerli olacağını düşündükleri tabak, çanak küçük heykelcikleri çıkardığını bu süreç içerisinde mezarlıklardan sızan biyolojik gazlar sonucunda birçok insanın hastalıklar geçirdiğini ve hayatını kaybedenler olduğunu doğrulamıştır. Bölgede bir de yeraltı şehri bulunmaktadır. Arkeologlar burada uzun süren çalışmalar yapmışlar ve bu şehre ulaşmışlardır. Yapılan araştırmalar sonucunda yerin altında başta yağmur ve kar olmak üzere vahşi doğadan da korunmak adına küçük bölmeler yapıldığı doğrulanmıştır. Ancak çalışmalar sonucunda korunma altına alınmayan bu bölge şuan tamamen kapanmış ve üzerinde tarım yapılır hale gelmiştir. Ancak bu değerleri kaybettikten sonra sit alanı olarak ilan edilen bu bölgede şuan toprağın üzerindeki birkaç parçanın devamı da fındık ağaçlarının altında kalmıştır. Yine tarihi çok eskiye dayanan çeşme bölgede bir topluluğun yaşadığını göstermektedir. Bölge halkı bu çeşmenin bir hikâyesinin olduğunu ve bir kez su içenlerin mutlaka ikinci kez geldiğini anlatmaktadır.

DEVREK, KRAL MEZARLIĞI

Alparslan Köyü yolu üzerinde bulunan kral mezarlığı daha önceden bu bölgede yaşamış olan topluğun kralına ait olduğu söylenmektedir. Çevresi tel çitlerle örgülüdür. Mezar kalıntıları yıllara ve insan eliyle yıpratılmasına rağmen yine de iyi durumdadır.

KADIOĞLU MOZAİKLERİ

Çaycuma’ya Bağlı Kadıoğlu köyündeki tarihi mozaiğin ortaya çıkarılması için kazı çalışmaları devam etmektedir. Kazı çalışmalarında etrafı işlemelerle süslü, üzüm salkımı tutan kadını hançerle öldürmek isteyen bir erkek figürünün yer aldığı mozaik taban döşemesi ile birlikte, MS 253 – 260 Roma dönemine ait olduğu tespit edilen Valerianus sikkesi, tarihi bina kalıntıları ve işlemeli çömlek parçaları bulundu. Tahrip olmuş tarihi bina kalıntılarında sıva boyları da tespit edildi. Roma imparatoru Licinius Valerianus döneminde basılan sikkenin kazılarda ortaya çıkması geç Roma çağını göstermektedir. Kazı çalışmalarında bir yapının bir odası ortaya çıkarken, toprağın altında başka odaların ve mozaiklerin de olabileceği tahmin ediliyor.

KALELER

Filyos Kalesi: Zonguldak Filyos’ta bulunan ve Romalılar tarafından yapıldığı düşünülen Filyos Kalesi, kentin denize hâkim bir noktası olan bir burun üzerinde kurulmuştur. Güçlü ve heybetli bir görünüm kazandırmak düşüncesiyle yapımında iri taşlar kullanılmıştır.

Kale uzunca bir süre harabe durumda kaldıktan sonra, 2003 yılında Kültür Bakanlığı tarafından onarım çalışması yapılmıştır. İlk yerleşim yeri, kentin kuzeyindeki kale tepesi üzerindedir. Bugün burada orta çağ kalesine ait duvarlar ile Helenistik – Roma dönemlerine tarihlenen kule kalıntıları bulunmaktadır. Kale tepesinin doğusunda mermer sütun ve kaidesi, mermer yazıtlı levha, taş lahitler ve tuğla mezarlar ortaya çıkarılmıştır.

Karadeniz Ereğlisi Kalesi: Askeri yasak bölge içindedir. Tepenin sırtındaki bu alan kuzeye doğru hafifçe yükselerek deniz seviyesinden 150 – 160 m yüksekliğe ulaşmıştır. Denize dik yamaçlara sahip bu tepede antik çağda MÖ 4. yy’da Klearchos tarafından Herakleia Pontike’nin ilk akropolisi kurulmuştur. Kale içerisinde bir sarnıç bulunmaktadır. Kale duvarlarının içi su altında sertleşen kırmızı renkli hidrolik bir harçla kaplıdır. Alanda ayrıca yüksek oturma grupları, kuleler ve sur duvarları yer almaktadır.

CAMİLER

Orhan Gazi Camii (Eski Ayasofya Kilisesi): Türkiye’de sadece 2 tane olduğu bilinmesine rağmen 3. Ayasofya kilisesi olarak inşa edilmiş. Kilise yapısının ne zaman yapıldığı net olarak belli değil. Ancak, Bizans döneminde, muhtemelen 5. – 6. yüzyıllarda yapıldığı sanılıyor. Ereğli’nin fethi sırasında, Orhan Gazi anısına, kilise yapısı camiye dönüştürülmüştür. Üst örtüsü, bütünüyle değiştirilmiş ve eğik kiremitli bir çatı ile üzeri örtülmüştür. 1903 ve 1954 yıllarında onarım gören yapının duvarları sıvanmış ve boyanmıştır. 1990 yılında yapılan son onarım da ile yapı, orijinal halinden tamamen uzaklaşmıştır.

Kozlu Aziziye Camii: 1949 yılında Mimar Dilşad Eremre tarafından yapımına başlanan ve 1953 yılında bitirilmiştir. Özellik itibarı ile Karadeniz Sahilindeki Osmanlı Mimarisi örneklerinden harmanlanarak inşa edilmiş olan Kozlu Aziziye Camii, Anıtlar yüksek kurulu tarafından tarihi eser olarak tescil edilmiş ve vakıflar tarafından da vakıf eserleri kapsamında koruma altına alınmıştır. Zamanla kubbedeki kurşun kaplamalarının eskimesi neticesinde kubbesi rutubet çekerek, çini ve hat eserleri deforme olan Kozlu Aziziye Camiinin kubbesindeki kurşun levhalar yenileri ile değiştirildi.

Yeni Camii: Zonguldak kent merkezinde Mithatpaşa Mahallesi İsmet Paşa Sokak No:2’de bulunmaktadır. 20. yüzyıl başlarında yapılmıştır. 2 katlı, taş-tuğladan inşa edilmiş olan yapının üzeri sıvalıdır. Üç girişi bulunan yapının ana girişinin hemen altında üzeri açık şadırvan vardır. Girişin tam karşısında mihrap onun solunda minber yer almaktadır. Mihrap ve minber ile alt kattaki duvarların bir kısmı bitkisel ve geometrik desenlerle süslü çinilerle kaplıdır. Tavan ahşap olup, caminin hemen sağında tek şerefeli bir minare vardır.

Muslu Merkez Camii: 1908 yılında köy imecesi ile yapılmıştır. Yapı taş yapıdır ve eklentileri tuğladandır. Caminin mimarisini süsleyen çiniler sonradan eklenmiştir.

Devrek, Merkez Hacı Ahmet Ağa Vakfı ve Camii: 1790 yılında bölgenin vergisini toplayan Hacı Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca camiinin içyapısının ahşap oluşu da dikkat çekmektedir.

Devrek, Merkez Ulu Camii: Devrek ilçesinin merkezinde bulunan bu camii mimarisi ile dikkat çekmekte ve görülmesi gereken yapılar arasındadır. Camii 1965 yılında inşa edilmiştir. Ayrıca avlusunu ilçenin tarihi değerleri arasında yer alan tekke camii ile paylaşmaktadır.

Devrek, Yeni Camii: Günümüzde 1382 m2 arazi üzerinde, Merkez Yeni Camii (Hacı İbrahim Ağa Camisi) olarak bilinen mabedin yapılış tarihi; Hicri 1284 (Miladi 1863) şeklinde cami kapısının üstüne yazılmıştır. Devrek’te, bugün Yeni Camii duvarına monte edilmiş olan bir kitabeden, Hicri 891 (Miladi 1486) tarihi okunabilmektedir. Ne yazık ki camii duvarındaki bu kitabenin üzeri yağlı boya ile boyanarak tahrip edilmiştir.

Devrek, Tekke Camii: 1841 yılında inşa edilmiştir. 1947 tarihli evrakta yer alan bilgiye göre 340 metrekarelik alanda cami ve türbe bulunmaktadır. Fakat günümüzde tekke camiinin bulunduğu yerde tekke ve zaviye bulunmaktadır. Tekke Camiinin önünde iki ayrı aile mezarlığı bulunmaktadır. Bunlardan birisi Es Şeyh Mustafa İbni Şeyh Yusuf Ziyaeddin Efendi’nin ailesine aittir. Camiinin kıble tarafında bulunan mezarlıkta ise Devrek Hakim Hacı Ömer Yusuf Ziya Efendinin vefat eden kızı Rabia Hanım’ın kabri mevcuttur. Ayrıca camiinin ahşap olan kubbesi de oldukça dikkat çekmektedir.

Alaplı Merkez Camii: Yapım yılı her ne kadar 1812 olarak kayıtlara geçmiş olsa da tarihi çok daha eskilere ve trajik hikâyelere dayanmaktadır. İlk olarak bölgeye çok sık ziyaret gerçekleştiren Osmanlı İmparatorluğunun 2. Padişahı olan Orhan Gazi tarafından çenti tekniğiyle (çivisiz) yaptırılmıştır. Uzun yıllar bölge halkına hizmet veren caminin çevresi 1350’li yıllarda bir ticaret merkezine dönmüş ve aynı çalışma tekniğiyle etrafında küçük bir medrese, esnaf için birçok yeni dükkânlar yapılmıştır. Yaklaşık 500 yıl bu şekilde hizmet vermeye devam eden bu merkez 1800’lü yıllarda büyük bir yangında neredeyse tamamen yok olmuştur. Zaten kullanılan malzemeler bölgeden temin edilen ahşaplar olduğu için ve dönemde itfaiye teşkilatlarının yeteri kadar etkili olamamasından dolayı yangının önünde durulamamıştır. Bu büyük yangın sonucunda cami dışındaki tüm yapılar yok olmuş ve cami de kullanılamaz hale gelmiştir. 1812 yılında bölge halkının yoğun çabaları ve emekleriyle yeniden yapılan bu cami Abdülhamid Han tarafından 1899 yılında yeniden restore edilip güçlendirilmiştir. Ancak bölgenin sert iklimi ve caminin bakımsızlığı uzun yıllar sonra camide ciddi deformasyonlara yol açmıştır. 2008 yılında belediye caminin yıkılması ve yerine bir iş merkezinin yapılması kararını alsa da bölge halkı buna izin vermeyip valiliğe imza toplayarak dilekçe yazmış ve caminin yeniden restore edilmesini istemiştir. Yeniden aslına göre restore edilen cami şuan oldukça sağlam ve şık duruşuyla bölgeye hizmet vermeye devam etmektedir.

TÜRBELER

Devrek, Hızırbey Türbesi: Devrek’in Özbağı Bölgesinde bulunan bu türbe Osmanlı akıncısı Hızırbey’e aittir. Hızırbey bölgeyi ilk kuşatan komutandır. Hızırbey’in mezarı bu türbede olup taş duvarlarla örülüdür. Yerel halkın inancına göre bu mezarın başında bulunan ağaca kumaş parçaları bağlanarak dileklerin kabul olduğu söylenir.

Devrek, Gebe Türbesi: Yerel halkın inancına göre düşük tehlikesi olan gebe kadınların, gebe kalamayan kadınların bu türbe çevresinde dolanarak gebe kaldığını veya sağlıklı şekilde gebeliklerini tamamladıklarına inanılır. Bu sadece bir rivayet değil gerçek bir hikâye olduğu söylenmektedir. Günümüzde bu düşüncenin eskiye göre inancını yitirdiğini görmekteyiz.

Seyyid Mustafa Türbesi: Peygamber Efendimiz Hz Muhammed’in torunu Hz Hasan’ın soyundan günümüze kadar gelen soya “Seyyid” denilmektedir. Büyük Tekke köyündeki türbede de Osmanlıca yazılmış bir taştan anlaşıldığı kadarıyla yörede de Peygamberimiz Hz Muhammed’in soyundan insanlar yaşamış ve bölgede imamlık yapmışlardır. Bu soydan olan o zatın ya da diğer zatların soy devamı günümüzde devam etmekte olduğu söylenmektedir. Türbenin çevresinde Osmanlı ve Cenevizliler döneminden kalan mezarlıklar bulunmaktadır. Bu bölgede bir türbe bulunduğu da tespit edilen mezar taşları okunarak anlaşılmıştır. Türbenin hikâyesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbede emeği olanlardan biri olan, köy sakinlerinden türbede yatan zatın kimliği hakkında şu rivayetler anlatıldı; 1300’lü yıllarda Orhan Gazi yöremize uç beyleri göndermiş. Yörede yaşanan çatışmalarda “ilk” şehit olan kişinin bu türbedeki zat olduğu rivayeti konuşulmaktadır. Hatta o olaydan çok uzun yıllar sonra yine o şehidin bir yakını köye gelmiş ve iddiaya göre bulduğu mezar taşına göre, bu benim büyük dedem demiş ve yine başka bir iddiaya göre de köyde kalmış ve türbedeki ikinci mezar da o kişiye aitmiş.

Tarihi Osmanlı Mezarı: Zonguldak’ın Gökçebey ilçesine bağlı Veysioğlu köyünde bulunan tarihi mezarın 144 yıllık olduğu belirtilmiştir. Veysioğlu köyü Hacıoğlu mahallesindeki 500 yıllık anıt ağacın olduğu bölgede bulunmaktadır. Mezarın Hoca Ahmetoğlu Usta Hasan’a ait olduğu bilinmektedir. Mezar taşında Osmanlıca yazılmış yazılar olması ilgi çekiyor.

Tarihi Osmanlı Mezarlığı: Büyüktekke Köyü’nde bulunan Osmanlı dönemine ait mezarlıkta Merhum Eş-Şeyh Ahmed Efendi ve dönemin bölgedeki nüfuzlu kişilerin mezarlarının bulunduğu tespit edilmiştir. Bu bölgedeki mezarlıkta bulunan mezar taşlarının bir kısmı Ereğli Müze Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmış durumdadır. Kalan mezar taşlarının ise yerel yönetim tarafından açık müze haline getirilme planı vardır. Taşlar üzerinde bulunan yazıların bir kısmı okunmuş fakat bir kısmı ise hala gizemini korumaktadır. Taşlar üzerindeki yazılar dönemin edebiyat anlayışıyla ilgili de birçok bilgiyi içinde barındırmaktadır. Şu an korumasız bir şekilde bulunan mezar taşları tarihin canlı tanıkları olarak ziyaretçilerini beklemektedir.

Taş üzerindeki yazının tercümesi şöyledir;

Ah minelmevt Ah ile zar kılarak tazeliğime doyamadım,

Çün ecel peynamesi dolmuş muradım alamadım,

Hasreta fani cihanda tuli ömür sürmedim,

Firkata takdir bu imiş ta ezelden bilemedim,

 

İlyas Bey'in Mahdubu Hüve'l Hallakul-Baki Külli nefsin zaikatül mevt Okuyalar fatiha Rahmetalil alemin Durağı cennet ola fi makamı emiyn Handan-ı Kadiym Yazıcı Zade Merhum ve Meğfur ila rahmeti Rabbeh El Gafur cennet mekan es-Seyyid Hüseyin Ağa'nın Ruhuna Rızaen Lillah Fatiha Sene: Hicri – 1247

Erdeş Dede Türbesi: Karadeniz Ereğlisi Zindancılar Köyü’nde bulunan Osmanlı dönemine ait Türbede halk söylencesince ermiş dede diye bilinen muhterem bir zat ve dönemin komutanlarının mezarlarının olduğu bilinmektedir. Türbenin bahçesindeki mezar taşlarındaki yazıların bir kısmı dilbilimciler tarafından okunmuş bir kısmı ise hala gizemini korumaktadır. Türbenin önündeki Mezar başlarında bulunan Kavuk ve burma sarıklı başlıklar üst düzey devlet adamlarının olduğuna dair bir göstergedir. Milli kültür ve değerlerimiz yönünden türbelerimiz ve mezar taşlarımız konseptiyle tarihin canlı tanıkları olarak yöresel ve ulusal düzeyde yoğun ilgi görmektedir.

KİLİSELER

Kozlu Kilisesi: Kozlu İlçesi Merkez Mahallesinde bulunan ve aynı zamanda halk arasında “KİLİSE” mahallesi olarak da adlandırılan kilise, Hristiyan Ortodoks cemaatine aittir. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği ve burada Ermeni ve Fransızların kaldığı anlaşılıyor. 1960’lı yıllara kadar kilise olarak kullanıldıktan sonra 1960 sonrası ise mektep olarak kullanılmıştır. Kilisenin altında bir ucu Değirmenağzına çıkan tünelin var olduğu söylenir. 2015 yılında da yıkılan kilisenin restorasyonu için çalışmalara başlanılmıştır.

HAMAMLAR

Bozhane Hamamı: Karadeniz Ereğli ilçesi, Orhanlar Mahallesi, Bozhane Caddesi’nde bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Mimari üslubundan XIX. yüzyıl Klasik Osmanlı hamamlarından bir örnek olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde özel bir kişinin mülkiyetinde olan bu hamam yol yapımı nedeniyle kısmen ön kısmı tıraşlanmıştır. Hamam kesme ve moloz taştan çifte hamam plan düzeninde olup, simetrik iki dikdörtgen bölüm halindedir. Hamamın dış mimarisi dikkat çekici olup, ana giriş iki katlı olarak kuzeydedir. Alt katta kapının her iki yanında birer pencere, üst katta da üç pencere bulunmaktadır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Hamamın soyunmalık kısmı ahşaptan yapılmış üzeri de alaturka kiremitli bir çatı ile örtülmüştür. Soyunmalığın ortasında sekizgen, havlu kurutma kuleleri bulunmaktadır. Üzeri kubbeli olan bu bölüm iç içe geçmiş sekizgenler ve yıldızlarla bezenmiştir. Ilıklık bölümü iki kubbeli olup, buradan sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklık kare planlıdır. Orta kısmında mermerden göbek taşı bulunmaktadır. Sıcaklığın yan duvarlarında beş kurnalı bölüme yer verilmiştir. Bu bölümün üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür.

TARİHİ YAPILAR

Çuhadıroğulları Değirmenleri: Civar köyler, Süzek Deresi üzerinde bulunan Çuhaldıroğulları Değirmenlerini kullanarak buğdayı öğütüyorlardı.

Herkime Evleri: Herkime Köyü yöresinde bölgeye değer katan Herkime evleri bulunmaktadır. Bu evler yapılış özelliği ile diğer evlerden ayrılan tarihi ve tipolojik değeri olan evlerdir. Bu civarda 71 adet Herkime Evi bulunmaktadır.

Piyalepaşa Konağı: 1863 yılında bölge eşrafından kömür ticaretiyle uğraşan Rum asıllı sivil bir vatandaş tarafından inşa ettirilmiş olup, 1901 yılına kadar anılan şahıs tarafından kullanılmıştır.

Osmanlı Dönemi Konağı: Çaycuma halkı, bu konak için Osmanlıdan kaldığını iddia etmektedir. Mimari olarak Osmanlı dönemini yansıtmaktadır.

Uzun Mehmet Anıtı: 1973 yılında, projenin mimarı Yılmaz Soylu denetiminde 3 ay içinde yapıldı. Cumhuriyetin 50. yılı anısına, Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından yapılan anıta Valilik de destek vermiştir. Anıtı, Zonguldak’ın sahibi üç şehit (şehit asker, şehit madenci ile madenlerin ilk kurbanı ve efsanevi şehidi Uzun Mehmet) düşüncesi oluşturur. Uzun Mehmet Anıtı, o zamanki Zonguldak şehir merkezinin her yerinden gözükecek şekilde, ulaşım sorunu olmasına karşın Balkaya sırtına konumlandırıldı. 1983 yılında Zonguldak Belediyesi tarafından anıt çevresi piknik alanı ve gezi yolu olarak düzenlendi.

BATIKLAR

Mithatpaşa Gemisi: 1914 yılında Sarıkamış harekâtına destek amacıyla İstanbul'dan Trabzon limanına asker ve mühimmat taşıyan 3 gemiden biridir. Bu 3 gemi Kozlu / Zonguldak açıklarında bir Rus savaş gemisi tarafından batırılmışlardır.

Bahr-i Ahmer Gemisi

Bezm-i Âlem Gemisi

MÜZELER

Çanakcılar Müzesi: Gökçebey ilçesinde faaliyet gösteren Çanakçılar Seramik adlı kuruluş tarafından oluşturulmuştur. Müzenin birinci katında seramik fabrikasında üretilen ürünlerden oluşan bir salon, ikinci katında ise arkeolojik ve etnografik eserler bulunmaktadır. Müze binası çok sayıda evcil ve yaban hayvanının yer aldığı büyük bir hayvanat bahçesi alanı içinde yer almaktadır.

Gazi Alemdar Müze Gemi: 1914 yılında I. Dünya savaşının başlaması ile birlikte kömür ocaklarının işletim hakkı Almanlara verilir. Buna kızan Ruslar, 2 yıl süreyle Karadeniz Ereğli kıyılarını sık aralıklarla bombardımana tutarlar. Dünya savaşının ardından Anadolu’nun, Avrupalı devletler tarafından işgal edilip paylaşılmasıyla Fransızlar Karadeniz Ereğli’ye gelirler ancak Karadeniz Ereğli’yi işgal etmeyi başaramazlar. Kurtuluş Savaşı sırasında işgal altındaki İstanbul’dan vatanseverler tarafından kaçırılan Alemdar isimli küçük bir savaş gemisi, Zonguldak’a ve Karadeniz’e hâkim olan Fransızlar tarafından ele geçirilmek istenmiştir. 9 Şubat 1920 yılında Alemdar’ı Karadeniz Ereğli limanına getiren vatanseverler gemiyi karaya oturtmuşlar ve Fransızlara teslim etmemişlerdir. Vatanseverlerin Karadeniz Ereğli’ye sığınmalarına kızan Fransızlar, kenti işgal etmek istemişler ancak Karadeniz Ereğli halkının mücadelesi sonucu başarılı olamamışlardır. Şehrin hastanesi dâhil kıyıya yakın bölgelerini denizden bombalayan Fransızlar, Alemdar gemisinin gizlice yüzdürülmesi sonucunda karşı saldırıya maruz kalmıştır. 18 Haziran 1921 yılında Karadeniz Ereğli halkı tarafından esir alınan bazı Fransız komutan ve askerler, henüz kurulmamış olan Türkiye Cumhuriyeti ile anlaşma imzalamak zorunda kalmışlardır. Bu anlaşma, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'ndaki ilk uluslararası anlaşması olmuştur ve Milli Kurtuluş Hükümeti'nin kabul edildiğinin bir göstergesidir. Kurtuluş Savaşı sırasında Karadeniz Ereğli halkının mücadelesi sonucu elde edilen bu başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kazandığı zaferlerin temelini oluşturmuştur. Bu şekilde, Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve tek deniz savaşı Karadeniz Ereğli’de gerçekleşmiştir. Tarihi önemi olan bu olayı yaşatmak için Gazi Alemdar Gemisi’nin bire bir örneği yapılarak 08.08.2008 tarihinde müze olarak hizmete açılmıştır.

Karadeniz Ereğli Müzesi: Halil Paşa Konağı olarak bilinen zemin + 3 katlı, orta sofalı plan tipinde ve kâgir olan bir yapı içinde hizmet vermektedir. Halil Paşa Konağı 19. yüzyıl sonlarında (tahminen 1870’li yıllar) Padişah 2. Abdülhamit döneminde sancak beyi (mirimiran) olan Halil Paşa Karamahmutoğlu tarafından yaptırılmıştır. Bozhane Yalı Caddesi üzerinde, eski bir kilisenin temeli üzerine inşa edilen konakta, Roma dönemine ait binalardan toplanan antik spoli malzemeler şapolyen (devşirme) olarak özellikle cephe süslemesinde kullanılmıştır. Bir dönem ortaokul ve kız meslek lisesi olarak kullanılan, uzunca bir süre ise sahipsiz kalan ve büyük ölçüde tahribata uğrayan bina restore edilmek üzere 1989 yılında Kültür Bakanlığına tahsis edilmiştir. Yaklaşık 10 yıllık bir restorasyon çalışmasından sonra müze 01.08.1998 tarihinde hizmete açılmıştır. Müzenin zemin katında Ereğli ve çevresinden toplanan Hellen, Roma, Bizans dönemlerine ait mermer mezar atelleri, figürlü mermer sütun başlıkları, cam kaplar, takılar, çeşitli madeni eserler, kandiller ve figürlerden oluşan arkeolojik eserler sergilenmektedir. Birinci katında pişmiş toprak amforalar, Lidya, Grek, Roma, Bizans, Abbasi, Emevi, Sasani, Artuklu, Selçuklu ve Osmanlı sikkeleri koleksiyonlarından oluşan eserler teşhir edilmektedir. İkinci katta çeşitli erkek ve kadın giysileri ile yöreye özgü bir dokuma olan “elpek” kumaşı ve ipliği, dokuma aletleri, mendil, bohça, örtü gibi dokuma türleri, silahlar, mühürler, tütünle ilgili eşyalar, tespih, saat, mutfak eşyaları, ölçü ve tartı aletleri ve yazma eserlerden oluşan yöresel etnografik eserler sergilenmektedir. Üçüncü kat ise Osmanlı dönemine uygun döşenmiş olup, müze-ev düzenlemesine uygun olan bu katta sırasıyla oturma odası, misafir odası, günlük oda ve yatak odası bulunmaktadır. Müze bahçesinde ise, Grek, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait sütun başlıkları, sütun gövde ve kaideleri, çeşitli mimari parçalar, lahitler ile pandomim sanatçısı Krispos’un anıt mezarı vardır.

Zonguldak Maden Müzesi: İlin en önemli üretim kaynağı olan taşkömürü madenciliğinin hayatın her alanda izleri görülen kültürünü bir müze ile kalıcılaştırmak amacıyla kurulmuştur. Söz konusu alanda müze binasının yanı sıra TTK İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığına ait Eğitim Ocağı, Müze ve Eğitim ocağı personeli tarafından kullanılan atölye ve işliklerinde olduğu bina ve alanın girişinde güvenlik kulübesi bulunmaktadır. Bahçe kısmen teşhir alanı olarak kullanılmıştır. Ayrıca Zonguldak Limanında bulunan Maden Şehitleri Anıtının müze bahçesine taşınma işlemleri devam etmektedir. Müze Binası fuaye, teşhir salonları, toplantı salonu, depolar ve idari birim odalarından oluşmaktadır. Fuaye alanında Kömür- Şehir İlişkisi ele alınmıştır. Tanıtım odasında 10 dakikalık Zonguldak tanıtımından sonra salonuna alınan ziyaretçilere, Zonguldak’ta kömürcülük hakkında tarihi ve teknik bilgiler verilmektedir. İkinci kat vitrinlerinde iş güvenliği, topoğrafya, sağlık, sosyal bakım ile ilgili malzemeler ve eğitim kitapları sergilenmektedir. Üçüncü kat kömürün kok türevleri, fosiller ve kömürün oluşumu anlatılmaktadır.

bottom of page