top of page
zonguldak-banner.jpg

Zonguldak

Etkinlikler
Alışveriş
Konaklama
Ulaşım
İstatistikler
Galeri
Tarihi Yerler
Doğal Güzellikler
Yemek Kültürü
Eğlence Merkezleri
Sportif Faaliyetler
Folklorik Değerler

ZONGULDAK  TARİHİ

Zonguldak ve çevresinin tarihi Hititlerle başlar. Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hitit İmparatorluğu Zonguldak bölgesini de sınırları içine dahil etmiştir. Hititlerin bölgeye verdikleri isim “Palla” dır. Hitit İmparatorluğu iç savaşlar ve iktidar kavgaları ile zayıflayıp yıkıldıktan sonra Anadolu’ya Frigler hakim olmuştur.

 

Frigler Dönemi

M.Ö. 1200 yılında ağırlığını Frig oymaklarının oluşturduğu Ege göç kavimleri, Trakya üzerinden İç Anadolu’ya yayıldılar. Bu kavimlerden Bythin, Mariandyn ve Migdonlar Zonguldak yöresine yerleşerek bölgenin bilinen ilk halkını oluşturdular. Frigler ve diğer oymaklar, birkaç yüzyıl boyunca siyasal bir örgüt yapısı oluşturamamakla birlikte, Zonguldak’ın güneyine düşen yörelerde maden işletmeciliği ve el sanatlarında önemli bir gelişme elde ettiler. Daha sonraları (M.Ö. 676) Kafkaslardan kalkıp, Anadolu’ya giren Kimmer beyleri, Frigya’yı ardı ardına düzenledikleri seferler sonucunda ortadan kaldırdılar. Kimmerler daha sonraları Lidyalılar ve Asurlularla yaptıkları savaşlar sonucunda zayıf düştüler. İran’dan gelen Med devleti ile yaptıkları savaşlar sonucunda da tutunamayarak Anadolu’yu terk ettiler.

 

Kolonileştirme Dönemi

Kimmerlerin yöreyi terk etmesinden sonra Lidya Devleti kuzeye doğru genişleyerek, M.Ö. VI. yüzyılda Zonguldak yöresinde bir üstünlük sağladı. Yine aynı yıllarda, Batı Anadolu kıyılarında yaşayan Megaralılar ve Boityalılar Zonguldak yörelerine geldiler. Karadeniz kıyılarından getirdikleri malları boşaltabilecekleri küçük ticari iskeleler kurmaya yöneldiler. Bunlar arasında Filyos, Amasra, Ereğli gibi koloniler vardı. Persler, Zonguldak’taki Lidya egemenliğine M.Ö. 546’da son verdi.

 

Persler

213 yıl boyunca Persler Anadolu’nun tümüne egemen olmalarına karşın, koloni kentlerin yönetimine fazla karışmadılar. Ancak bu kentlerin yönetimine “Tiran” adı verilen kendi yandaşlarını getirmeye çalıştılar. Zonguldak bölgesini I. Darieus zamanında Kapadokya Şatraplığı adlı askeri valilik sınırlarına dâhil etmişlerdir. Bu dönemde Zonguldak civarında kent merkezindeki Yunanlılar dışında Mariandynler adlı Trak kökenli bir halk ile bölgenin otokton halkı Paphlagonlar yaşamaktaydı. Ksenofon zamanında Kapadokya Şatraplığı üçe ayrılınca Zonguldak civarı Bithynia Şatraplığı sınırları içerisinde yer almıştır.

 

M.Ö. 334’te Anadolu’ya geçen Makedonya Kralı İskender, Bronikos (Biga) Çayı yakınlarında Pers ordusunu yenince, Pers üstünlüğü de bu yörede sona erdi. Yunan kentleri yeniden otonom yönetilmeye başalandı.

 

İskender ve Britinya Krallığı

İskender, bölgeyi Makedonyalı subayların yönetimine bıraktı. İskender’in subaylarından Kalas, yörede bir baskı oluşturmaya çalıştı. Fakat Bythinialı önder Bas’ın direnişi karşısında yenildi. I. Zipoetes M.Ö.  326’da Bithynia krallığını kurmayı başarmışsa da egemenlik sınırlarını Heraklea Pontika’ya dek genişletememiştir. Roma İmparatorluğunun baskısıyla Zonguldak’ın bir kısmını kapsayan bağımsız Paphlagonia Krallığının olmuştur. Romalılar M.Ö.85’de Bythinia‘ya girerek İzmit’i yağmaladılar. Bythinia Kralı, Roma hegemonyasını tanımak zorunda kaldı.

 

M.Ö. 74 yılında Bithynia Krallığının yıkılmasıyla Romalılar, Ereğli’den Samsun’a kadar Karadeniz kıyılarını ele geçirdi. Dolayısıyla Zonguldak bölgesi, Roma’nın Ön Asya vilayeti oldu.

 

Romalılar Dönemi

M.Ö. 70’te Romalılar Herakleia ve çevresini ele geçirdiler. Herakleia yağmalandı. Kentin agorasındaki altın Herakles heykeli Roma’ya götürüldü.

 

Roma döneminde yazan coğrafyacı Strabon, Herakleia’dan “iyi limanları olan bir kent” olarak söz eder. Bir yarımada kıstağındaki Amastris’in iki yanında limanlar vardır. En iyi şimşir ağacı türü en çok Amastris toprağında, özellikle Kytaron (Gideros) dolaylarında yetişir. Romalılar kıyı kentlerini birer liman ve savunma noktaları oldukları için onardılar, Herakleia, Teion, Amastris, ikincil yollarla Nikomedia (İzmit) - Amasia (Amasya) anayoluna bağlandı. Bu kentler, kimi kalıntıları günümüze ulaşan tapınak, tiyatro, su kemeri, antrepa, bazilika, çeşme, vb. yapılarla genişletildi.

 

Hıristiyanlık öncesinde yörede başta Zeus Strategos olmak üzere birçok tanrı ve tanrıçaya tapılmaktaydı. Deniz tanrısı Poseidon da büyük saygı görmekteydi. Amastris’te  Poseidon’a adanmış bir tapınak vardı. Herakleia ve Amastris sikkelerinde Poseidon betimleri görülür. Amastris’te Mısır Tanrıları Pis, Seragis, Apis’in tapınakları ve sunakları vardı. Ayrıca, Amastris’te Mısır kökenli kutsal lotus fidanı bulunuyordu.

 

Hıristiyan söylencesine göre, Karadeniz kıyılarında Hıristiyanlığı Havari Anderas yaymıştır. Hıristiyanların baskı altında tutulduğu dönemde Herakleia’da Ayazma Deresi Vadisi’ndeki mağaralar (Cehennemağzı Mağaraları) kilise olarak kullanılmıştır. Kâhinler Mağarası adıyla bilinen en büyük mağarada Hıristiyanlıkla ilgili frenk izleri, gömütler bulunmaktadır. Söylenceye göre, Amastris’teki fanusu balta ile parçaladığı için putperestlerce öldürülen Hyakinthas, sonraları kentin yerel azizi sayılmıştır.

 

Bizans Dönemi

395’te ikiye ayrılan Roma’nın doğu kısmında kalan bölge (Bizans), VII. yüzyılda Opsikian Theması sınırları içinde yer aldı. Bizans Döneminde Herakleia, Tieion, Amastris, İmparatorluğun doğudaki merkezi Trapezus yolu üstünde önemli uğraklardı. Başlangıçta birer metropolitlik olan  Herakleia ve Amastris, İmparator Justinianas döneminde piskoposluk düzeyine indirildi. Bu kentler, bir iç deniz olan Karadeniz kıyısında bulunmaları ve art bölgelerinin sınırlılığı yüzünden eski görkemlerini günden güne yitirdiler.

 

VIII. yüzyıl sonlarında Müslüman Arapların bir akını çevreyi sarstı. IX. yüzyıl ortalarında Rus korsanlar kıyı kentlerini yağmalamaya başladılar. Bu akınlardan birinde Amastris tümüyle yakılıp yıkıldı. Bu yıkımdan sonra surların dışındaki asıl kent terk edildi.

 

Türklerin Anadolu’da yayılmaya başladığı dönemde, Zonguldak çevresinin eski kentleri küçük birer kasaba-kale görünümündeydi. XIII. yüzyıl sonlarında Cenevizliler Herakleia ve Amastris’e yerleşerek ticaret merkezleri kurdular, bir süre sonra da bu kentlerin yönetimini ele geçirdiler. Timur’a giderken Amastris’e uğrayan İspanyol elçisi Clavija, kale dışındaki asıl kentin bir yıkıntılık olduğunu yazmaktadır. Bu, Cenevizlilerin yalnızca limandan yararlandıklarını göstermektedir. Kalede, Cenevizlilerin onarımlarını belirten Ceneviz devletinin ya da tanınmış ailelerin armaları, kazınmış taşlar bulunmaktadır.

 

Anadolu Selçuklu Dönemi

XI. yüzyıl sonunda Anadolu’nun geleceğine Türkler hâkim olmaya başlarken, Zonguldak havalisindeki eski şehirler küçük birer kale-kasaba görünümünde bulunuyorlardı. Bu yıllarda Bizans idaresinin zayıflaması bu bölgede güvenlikten eser bırakmamıştır. Bizans’ın resmi memurları olan Dukkas’lar, halkı haraca bağladıkları ve limanlara uğrayan yelkenlileri soydukları için iskeleler deniz ticaretindeki önemlerini yitirmiş durumdaydılar. Kıyı içi bölge ticaretinde karakol görevi yapan kale ve şatolar, çetelerin ellerine geçmiştir.

 

Bu kargaşa yıllarında Zonguldak havalisinde görünen ilk Türk Komutanı Emir Karatekin oldu. Bu cesur Türk komutanı, 1084’te Ulus, Bartın ve Devrek topraklarını ele geçirdi. Daha sonra  kıyıya yönelen Emir Karatekin Zonguldak yöresini bütünüyle zapt etti. 1085’te de Sinop’u aldı. Ancak, yörenin Türklerin elinde kalması uzun sürmedi. Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki çekişme sebebiyle 1086’da tekrar Zonguldak ve havalisi Bizanslıların eline geçti.

 

1092 sonlarında I. Kılıç Arslan’ın başa geçmesiyle toparlanan Anadolu Selçuklularını, Haçlı Seferleri ve 1107’de I. Kılıç Arslan’ın ölümüyle çıkan taht kavgaları güçsüz bırakmıştır. Dolayısıyla Anadolu Selçukluları Zonguldak yöresinden uzak kalmışlardır. Onların bu durumundan faydalanan Danişmendliler, Karadeniz kıyılarını zapt ederek Ereğli’ye kadar ilerlemelerine karşın yörenin tümünü elde edememiştir. II. Kılıç Arslan’ın 1155’te tahta geçmesiyle yeniden güçlenen Anadolu Selçukluları, 1176’da Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğratıp, 1178’de Danişmendliler devletini ortadan kaldırdılar. Ancak bu başarılarına rağmen Zonguldak ve havalisini ellerine geçiremediler. Zira II. Kılıç Arslan’ın ölümü sonrasında çıkan taht kavgaları Selçukluların Bizans topraklarına seferler yapmalarını engelledi.

 

IV. Haçlı Seferi esnasında Latinler, 1204’te Konstantinapolis’i ele geçirerek bir Latin imparatorluğu kurdular. Bu yüzden Haçlılardan kaçan Bizanslılar, Trabzon-Rum ve İznik-Bizans imparatorluklarını meydana getirdiler. Kısa zaman içinde sınırlarını genişleten Trabzon Rumları, İznik Bizanslılarına yenilince Zonguldak yöresi İznik Bizans İmparatorluğuna bağlandı. 1261’de Latinlerin Avrupa içlerine doğru dönmeleri üzerine, yeniden Konstantinapolis’e dönen Bizanslılar, ülke birliğini sağladılar. Bizanslılar da kendileriyle iyi ilişkiler içerisinde bulunan Ceneviz’e Zonguldak yöresindeki iskelelerden ticari amaçla yararlanma hakkı tanıdı.

 

XIII. yüzyıl sonlarında, iç kısımların Türkler, kıyıların ise Cenovalı gemicilerce kontrole alınması üzerine yöre topraklarında Bizans hâkimiyeti son buldu. Eflani, Devrek, Bartın, Safranbolu, Ulus ve şimdiki Karabük toprakları, 1335’te bağımsızlığını elde eden Candaroğulları Beyliği’nin sınırları içine girdi.

 

Osmanlı Dönemi

Padişah I. Murat’ın bölge topraklarını Osmanlı sınırlarına katmak istemesine halk karşı çıkar ve Candaroğulları Beyliği yanında yer alır. Osmanlılar da 1380 yılında Cenevizlilerle anlaşarak Karadeniz Ereğli’yi satın alır. 1392’de Yıldırım Beyazıt, Zonguldak bölgesini Osmanlı topraklarına katar, ama 1402 Ankara Savaşında Timur’a yenilince alınan topraklar tekrar Candaroğulları Beyliği’nde kalır. Padişah Çelebi Mehmet, ülke bütünlüğünü sağlama politikaları çerçevesinde, Zonguldak’ın güney kesimini 1417’de Osmanlılara katarken, kıyı şeridindeki iskelelerde ticari yaşam yine Cenevizlilerin elindedir. 

 

1460 yılında Fatih Sultan Mehmet Amasra’yı alır. Candaroğulları Beyliği’ne son verir ve yöredeki Hıristiyan azınlıklar İstanbul’a Galata semtine yerleşmek zorunda kalır. Osmanlı Devleti’nin ilgisini çekmeyen Zonguldak ve yöresi önce 1654 yılında Kazak korsanlarca, sonra da korsanlara karşı halkı korumak amacıyla gelen yeniçerilerce yağmalanır. Ekonomik ve ticari önemini yitiren bölgeye devlet sahip çıkmayınca eşkıyalar ve ayanların baskısı halkı göçe zorlar.

 

Taşkömürünün 1829’da bulunmasıyla tekrar önem kazanan bölge 1859 Toprak Kanununun yürürlüğe girmesinden 3 yıl sonra çıkarılan maden kanununda yabancılara Osmanlı vatandaşlarının kurmuş olduğu maden şirketlerine ortak olma hakkı tanınmıştır. 1867’de yabancılara Hicaz Eyaleti dışında Osmanlı topraklarında taşınmaz mülk edinme hakkı verilirken, 1869 maden yönetmeliği ile maden arama ve çıkarma konularında Osmanlı vatandaşlarıyla aynı haklara sahip olmaları sağlanmıştır.

 

Zonguldak, 1882 yılından sonra yabancı sermayenin ilgi merkezi olur. Zonguldak kömürünün %40’ının dışarı ihraç edilmesine izin verilmesinin ardından bölgeye önemli ölçüde yabancı sermaye girişi sağlanmıştır. 1892 yılında kurulan Ereğli Şirket-i Osmaniyesi Societe d’Heraclee adlı Fransız şirket önce Kozlu Liman inşası imtiyazını almış, 1894 yılında çıkarılan bir fermanla imtiyaz Zonguldak’ı kapsayacak şekilde dönüştürülmüştür. 1911’de Almanya, 1913’de Rusya ve 1914’de İtalya ile Yunanistan kurudkları kömür şirketleri ile bölgeye İngiliz ve Fransızlardan sonra gelebilmişlerdir. 1909 yılında madenlerin yönetim merkezi Kozlu’dan Zonguldak’a taşınınca yerleşimin gelişimi iyice hızlanmıştır.

 

I. Dünya Savaşı (1914 – 1918) süresince kömür ocakları Osmanlı Devletince işletilmişse de yöredeki şirketlerinin haklarını korumak, kömür üretimini artırmak bahanesiyle Fransız askerler 08.03.1919’da Zonguldak’ı, 08.06.1919’da da Kdz. Ereğli’yi işgal etmişlerdir.

 

Milli Mücadele Dönemi

TBMM Hükümeti’nin elinde bulunan gemilerin büyük bölümü kömürle işlediği için Milli Mücadele Dönemi sırasında Zonguldak ve civarındaki kömür rezervlerine sahip olmak gerek Türk direnişçiler, gerekse anavatanlarından uzakta görev yapan İtilaf devletlerinin savaş gemileri için hayati önem taşımıştır. Bu yüzden 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Bolu Bağımsız Sancağına bağlı bir kaza merkezi olan Zonguldak’taki kömür yataklarının kontrol etmek isteyen Fransızlar, mütarekenin hemen ardından kazaya bir birlik göndermişlerdir. Sivas kongresine kadar bölgede direniş örgütleri kurulamamıştır.

 

Kongrenin ardından Zonguldak ve Bartın gibi komşu kazalarda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk şubeleri açılmıştır. I. Dünya Savaşının ardından Fransızlar bölgeye şirketlerinin haklarını korumak amacıyla 8 Mart 1919’da Zonguldak’ı işgal etmişse de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin desteklediği milis güçlerinin direnişinin de etkisiyle 1 Haziran 1920’de çekilmek zorunda kalmışlardır.

 

13 Nisan – 31 Mayıs 1920 tarihleri arasında İstanbul Hükümeti tarafından desteklenen Kuva-i İnzibatiye Kuvvetleri’nin sebep olduğu Kuvay-i Milliye karşıtı ayaklanma Bolu, Beypazarı, Nallıhan, Çarşamba, Mudurnu, Düzce, Hendek ve Gerede’nin yanı sıra Safranbolu’ya da sıçramışsa da milli kuvvetler tarafından bastırılmıştır.

 

Trabzon’dan Batı Cephesine yardım gönderilmesini engellemek isteyen Yunanistan, Zonguldak civarını sürekli gözetim altında tutmuş, hatta 3 Aralık 1920’de Yunan savaş gemileri liman mendireği içerisine girmeye teşebbüs etmişlerse de Fransız yetkililer tarafından engellenince Yunan askerleri karaya çıkamamıştır. Yunan donanması 26 Mart 1921’de Anadolu kıyılarında resmen abluka ilan etmiş, Ereğli limanını bombalamaya çalışmışsa da başarılı olamamıştır.

 

Alemdar Olayı

Alemdar, 1898’de Danimarka’da yapılmış 300 tonluk kurtarma gemisidir. Gemiye I. Dünya Savaşı’nda el konularak, deniz yolları emrine verilmiştir. Gemi itilaf donanmasının kontrolünde her an göreve hazır Kuruçeşme’de bekletilmektedir. İstanbul’da demirlemiş durumda bulunan Alemdar gemisinin Karadeniz’e kaçırılması planlandı. Gemi, 23 Ocak 1921’ gecesi gizlice Karadeniz’e açıldı ve ertesi sabah Ereğli’ye geldi. Muhittin Paşa’nın Ankara ile görüşmesi üzerine, geminin Trabzon limanına gitmesi emri verildi. Bu gelişmeleri duyan Fransızlar gemiye el koyarak İstanbul’a geri götürmek istediler. Kuvay-ı Milliyecilerin gemi içinden ve dışından yaptığı mücadelelerle Alemdar gemisi kurtarıldı. Bu olay tarihte Alemdar Olayı olarak geçti. 1921 yılı Haziran ayında, Fransız temsilcileri (Franklin Bauillan) ve Mustafa Kemal arasında başlayan Ankara Anlaşması’nın görüşmeleri sürerken, Osmanlı Bandıralı Giresun Vapuru ile 21 Haziran 1921 tarihinde Fransız işgal kuvvetleri, 2 yıl, 3 ay, 12 gün sonra Zonguldak’ı terk etmişlerdir. Bu süre içerisinde Fransızlar silahlı bir mücadele ile karşılaşmamışlardır.

 

Cumhuriyet Dönemi

14 Mayıs 1920’de müstakil mutasarrıflık olan Zonguldak Merkez, Bartın, Hamidiye (Devrek), Ereğli kazalarından oluşmuştur. Kuruluşları, Cumhuriyetin ilanından (29 Ekim 1923) sonra olan, illerin ilki Zonguldak’tır. 1 Nisan 1924’te teşkil edilen Zonguldak Vilayetine, 1927’de Safranbolu kazası da bağlandı. Sonraki yıllarda ilin bazı kasabaları da birer ilçe merkezi olarak teşkilatlandırıldı.

 

Çaycuma, Devrek’in bir nahiyesi iken, 1944 yılında ilçe oldu. Yine aynı yıl uzun yıllar Safranbolu’nun bir bucak merkezi olan Ulus da Zonguldak’ın yedinci ilçesi olarak kuruldu. Daha sonra sırasıyla, 1953’te Karabük ve Eflani, 1957’de Kurucaşile ilçe merkezi oldular. Temmuz 1987’de Alaplı, Amasra ve Yenice kasabaları, Mayıs 1990’da da Gökçebey kasabasının kaza haline getirilmesiyle Zonguldak’ın ilçe sayısı on üçe yükselmiştir.

 

Ancak  28.08.1991 gün ve 3760 sayılı yasayla Bartın’ın il olması sonucu Bartın’ın yanı sıra Amasra, Ulus, Kurucaşile; 6.6.1995 gün ve 550 sayılı yasayla da Karabük’ün yanı sıra, Eflâni, Safranbolu ve Yenice ilçelerinin ayrılmasıyla ilçe sayısı beşe düşmüştür.

bottom of page