Türkiye'nin Kuzey Anadolu sahil kesimi, günümüzde, adını aldığı
denizden dolayı “Karadeniz” adıyla anılmaktadır. Antik Çağda
Anadolu’nun bu kuzeydoğu kıyı kesimi Hellenler tarafından,
Πόντος “Pontus”; deniz ise önceleri Πόντος Ἄξεινος “Konuk
sevmeyen Deniz”, sonraları ise “Konuksever Deniz” anlamına
gelen Πόντος Εὔξεινος olarak adlandırılmaktaydı. Romalılar da
Pontus Eukseinos kelimesini Hellenlerden almışlar, Pontus
Euxinus şeklinde kullanmışlardır. Antik Yunan mitolojisinde
Aither ile Gaia’nın çocuğunun adı olan ve Hellence “deniz”
anlamına gelen Pontus’a bölge adı olarak ilk kez MÖ 5. yüzyılda
Herodotos’un ünlü eseri Historia’da rastlamaktayız. Ünlü
coğrafyacı Amaseialı (Amasya) Strabon da Pontus’un sınırlarını,
Türkiye'nin Karadeniz'e kıyısı olan kuzeydoğu Anadolu sahilleri
ve onun hinterlandı ile çizmektedir. Bölge sınırları konusunda Antik Çağdan zaman zaman farklı anlatımlar bilinse de, genel olarak doğuda Kolkhis (Gürcistan), batıda Paphlagonia (Kastamonu) ve güneyde Kappadokia arasındaki bölgeye verilen isimdir. Sinop, Samsun, Ordu, Çorum, Amasya, Tokat illerini kapsayan Orta Karadeniz Bölgesinde yapılan yüzey araştırmaları ve kazılarda ele geçen arkeolojik buluntular bölgenin Paleolitik Dönemden itibaren yerleşim gördüğünü göstermektedir.
Karadeniz yöresinin sosyolojik, kültürel ve etnik kökenine inecek olursak karşımıza yaklaşık 3000 yıllık bir tarih serüveni çıkar ancak bu 3000 yıllık tarih yolculuğunda Doğu Karadeniz coğrafyasının sahipsizliği bariz şekilde göze çarpar. Anadolu tarihini en eski devirlerine kadar gittiğimizde karşımıza ilk çıkan medeniyet Hattiler olacaktır. Hattiler, medeniyetin başlangıcı kabul edilen Sümer devletinin zayıflamaya başladığı yıllarda (MÖ. 2.500 - 1700) Asyalı kavimlerce İç Anadolu coğrafyasında kurulmuştu. Bu devlet 800 yıl gibi uzun bir süre Anadolu coğrafyasında hakim bulundu ancak Hattilerin hakimiyet sağladığı coğrafyaya baktığımızda sınırlarının Doğu Karadeniz'e kadar ulaşmadığını görüyoruz. Hattiler’den sonra Anadolu coğrafyasında hüküm süren Hititlerinde hakimiyet sahalarının Karadeniz'e kadar ulaşmadığını, Doğu Karadeniz bölgesine ise yaklaşmadığını görüyoruz. Doğu Karadeniz Coğrafyası Hitit döneminde de (MÖ. 2000 – 800) büyük medeniyetlerce sahiplenilmemiş, sosyal ve kültürel açıdan belli bir topluma ev sahipliği yapmamıştı.
Doğu Karadeniz Coğrafyası, dağlık alanları, sarp ve güç aşılan yamaçları, ova ve yayla barındırmayan coğrafi özellikleri ile medeniyet kurmaya elverişli bir bölge olamamıştı. Doğu Karadeniz’in sahipsizliği MS 1200’lü yıllara kadar devam etti. Coğrafi olumsuzlukları ve iskan sorunları nedeniyle hiçbir medeniyetin tam olarak sahip çıkmadığı bu coğrafya 1200’lü yıllarda bu kez fiziki olumsuzlukları ile ön plana çıkacaktır.
Haçlı Ordusu, 1204 yılında Haliç'e girdi. Roma İmparatorluğu büyük bir tehlike altındaydı. Kalabalık Haçlı ordularına karşı koyabilecek gücü bulunmayan Roma İmparatorluğu yıkılmanın eşiğine gelmişti. Üstelik Roma Hanedanlık ailesinde de taht mücadeleleri baş göstermişti. Bunun üzerine Roma Asilleri, işgal altında olan İstanbul’dan kaçarak İznik’te İznik Rum İmparatorluğunu kurdular. Taht mücadelesi içerisine giren David ve Aleksios ise Roma'nın yıkılması durumunda saltanatlarını devam ettirebilecekleri bir bölge arayışı içerisine girdiler. İşte o yer Doğu Karadeniz’in zorlu ve erişilmez coğrafyası olacaktır.
Selçuklular bile Anadolu içlerine ilerlemelerine rağmen Doğu Karadeniz'e kadar uzanamamışlardı. Zira zorlu coğrafyası gereği yaşanması oldukça zor bir bölgeydi Karadeniz. Üstelik yerleşik ve kalabalık bir haklıda bulunmuyordu. Davit ve Aleksios için hem kolay elde edilebilecek hem de düşmanlarının akınlarına maruz kalmayacak bir bölgeydi. Davit ve Aleksios’un yakın sülalesi ile birlikte yerleştikleri Doğu Karadeniz’de mütevazı bir Roma ardılı devlet kuruldu; Pontus Rum İmparatorluğu.
Pontus İmparatorluğu, 1204 yılında Latin Haçlı Ordularının istilaları neticesinde kurulmuş küçük bir imparatorluk olarak varlığını devam ettirdi. Coğrafi faktörleri sebebiyle kolayca hakimiyet kurdukları bu bölgede çokça insan yaşamıyordu ve dağ yamaçlarındaki küçük yerleşim alanları savunma yapabilmek için oldukça idealdi. Batıda ise Roma İmparatorunun esas ardılları güçlenerek İstanbul'u tekrar ele geçirmiş, Roma İmparatorluğu kaldığı yerden hakimiyetine devam etmişti (1260). Roma İmparatorluğu, İstanbul'a tekrar hakim olunca kendisinden kopmuş bu küçük parçayı destekleyerek ticari ve ekonomik alanda katkı sağlaması için tüccarlar gönderdiler. Roma İmparatorluğundan aldığı destekle ekonomik açıdan canlanmaya ve rağbet görmeye başlayınca çevredeki toplumların ilgisini çekmeye başladı ve kısıtlı göçlerle Kafkaslardan küçük kitleler halinde göçler aldı.
Pontus Rum İmparatorluğu, deniz yolu üzerinden getirilen ticari malların yakın şehirlere ulaştırıldığı bir liman şehri olmaya başladı. Fiziki mesafeler nedeniyle Roma İmparatorluğundan yoğun göçler almayan bu küçük Liman Devleti, Bizanslı tüccarların, küçük kitleler halinde göçen Kafkas kitlelerin ve Anadolu kökenli bir kısım Müslüman ailelerin yaşadığı küçük bir devlet olarak varlığını devam ettirdi. Pontus Rum İmparatorluğu varlığını Roma İmparatorluğuna borçluydu. Ancak Roma İmparatorluğu 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in fethi ile ortadan kalkınca Pontus İmparatorluğu da sahipsiz kalmıştı.
Nihayet Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Pontus Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırmasıyla Rumların Doğu Karadeniz üzerindeki hakimiyetleri de ortadan kalkmış oldu. Trabzon-Rize-Artvin hattı o tarihe kadar önemsenmeyen ve sahiplenmeyen bir coğrafya olarak kalmıştı ancak artık değerli bir liman kentiydi. Zira Moğolların Bağdat üzerindeki etkileri sebebiyle Batı Ticaret Yollarının son Anadolu terminali bu mütevazı liman kenti olmuştu.
Doğu Karadeniz’in yeni sahibi olan Osmanlı Devleti, ticaret yolları bakımından fevkalade öneme sahip olan bu kenti daha da önemseyerek yerleşim yeri haline getirme çalışmalarına başladı. Pontus İmparatorluğu döneminde bölgede yaşayan Kafkas, Anadolu ve Rum kökenli halklar Osmanlı'nın devlet politikaları gereği herhangi bir göçe maruz bırakılmadı. Trabzon’un fethinden sonra (1461) Trabzon ve Çevresinin etnik yayılımına bakacak olursak karşımıza ilginç sonuçlar çıkar. Pontus döneminde ticaret Rum Tüccar aileleri tarafından yürütülüyordu. Zira bu tüccar aileler, Pontus İmparatorluğunun kurulduğu 1204 yılından itibaren İstanbul’dan buraya ticaret yapmak için gelmişlerdi. Osmanlının Trabzon’u fethi ile bu tüccar aileler Trabzon’da yaşayarak tüccarlığa devam ettiler. Trabzon’un ticarette öne çıkmasıyla bu bölgeye küçük kitleler halinde göç eden Anadolu ve Kafkas kökenli ailelerde Trabzon’da yaşamaya devam ediyorlardı.
Osmanlının fethiyle birlikte daha da önem kazanan bu coğrafya zamanla diğer Türk topluluklarının da göç hareketlerine sahne oldu. Doğu Karadeniz'e göç hareketlerinin başını Çepniler çekti. Zira 1071’de Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya giren Çepni boyu Pontus İmparatorluğu döneminde Sinop ve Çevresine yerleşmiş burada güçlü bir beylik kurmuşlardı. Hatta Pontus İmparatorluğu 1277 yılında Sinop'a doğru ilerlediğinde Çepni boyu tarafından durdurulmuş ve mağlup edilerek ilerlemesi engellenmişti. Trabzon’un Osmanlı kenti olmasıyla birlikte bu bölgeye ilk göçler Çepniler tarafından başlatıldı. Osmanlının da teşvikiyle Sinop-Giresun bölgesinden doğuya doğru giriştikleri göç hareketleri Trabzon’un demografik yapısını değiştiren ilk vaka olma özelliğini taşır.
Trabzon artık yoğun Çepni göçlerine sahne olmaya başlamıştır. Bu göçler Trabzon-Rize-Artvin üçgeninin günümüzdeki demografik yapısını oluşturan ilk vakalardır. 1500’lü yıllara gelindiğinde Doğu Karadeniz’in Demografik yapısı da değişmiştir. Trabzon-Rize-Artvin üçgeninin doğusunda Pontus döneminde göç etmeye başlayan küçük Kafkas toplulukları bulunuyordu. 1500’lü yıllara doğru Kafkaslar Osmanlı hakimiyeti altına girmişti. Bu sebeple Kafkaslardaki toplumların büyük bir kısmı Müslümanlığı kabul etmeyerek Kafkasların içlerine doğru göç ederek Karadeniz coğrafyasından uzaklaştılar. Pontus döneminde göç eden Kafkas kökenli toplumlar ise Osmanlı hakimiyetini kabul ederek Müslüman olmaya başlamışlardı ancak diğer Kafkas toplumlarının Kuzeye göç etmeleri bu Kafkas kökenli toplumun sayılarını kısıtlı tuttu. Doğu Karadeniz’in batı bölgesi ise yoğun Çepni göçleri almaya başladı. Ticaret merkezi olması hasebiyle en yoğun göçler Trabzon sahilindeki yerleşim yerlerine yapılıyordu. Bu göçlerden kısıtlı miktarlarda da olsa Rize bölgesi de etkilendi. Trabzon üzerinden Rize’ye ulaşan Çepniler Rize sahil bölgelerini ticaret ve yerleşim yeri haline getirmeye başladılar. Çepnilerin dikkat çeken başka bir yönü daha vardır. 1500’lü yıllara kadar Konar-Göçer yaşam tarzlarına devam eden bu Asyalı kadim Türk boyu, ticaret şehirlerine göç ederek yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Bu bakımdan Çepniler yerleşik hayata en son geçen Türk boyu olarak dikkat çekerler.
Karadeniz coğrafyası yalnızca Çepni göçlerine maruz kalmamıştı. Aynı yıllarda Kuzey Karadeniz kıyılarında büyük bir Türk Medeniyeti ortaya çıktı. 900’lü yıllardan itibaren Doğu Avrupa ve Kuzey Karadeniz’i istila eden Asya kökenli Türk boyları Peçenek, Uz ve Kuman-Kıpçak’lar 1200-1300 yılları arasında Kuzey Karadeniz’deki hakimiyetlerini kaybetmiş ama kalabalık kitleler halinde Kuzey Karadeniz ovalarında varlıklarını devam ettirir duruma gelmişlerdi. Bu topluluklar Karadeniz’in Kuzey’inde Kırım yarımadasında Kırım Hanlığı adıyla bir Türk Devleti kurdular (1441). Zamanla güçlenen ve 1571’de Moskova’ya kadar ilerleyen Kırım Hanlığı Kuzey Karadeniz’in tek hakimi durumundaydı. Kırım Hanlığının Osmanlı ile iyi ilişkiler içerisine girmesiyle Kuzey-Güney Karadeniz hattında yeni ve güçlü bir deniz ticareti yolu kuruldu. Günümüz Karadeniz bölgesinin demografik yapısının temelleri de işte bu dönemde atılmış oldu.
Karadeniz’in Kuzeyinde yaşayan Türk Topluluklarının kökenini incelediğimizde de şaşırtıcı bilgilere ulaşıyoruz. 900’lü yıllarda kalabalık Türk toplulukları Hazar Denizinin güneyinde hakimiyet sürüyorlardı. Hazar Devletinin doğusunda bulunan Peçenek, Uz ve Kuman-Kıpçak toplulukları Hazar Devletinin yıkılması ve Doğudan gelen Moğol istilalarının etkisiyle Hazarın Kuzeyinden İtil nehrini geçerek Doğu Avrupa’ya ulaştılar. 1000’li yıllara gelindiğinde bu üç Asya kökenli Türk Topluluğu Kuzey Karadeniz’de birbirleri ile mücadele ederken görüyoruz. Doğu Avrupa’ya giren en kalabalık toplumlardan olan Kuman-Kıpçak birliği önce Peçenekleri sonra Uzları mağlup ederek kendi bünyelerine kattılar ve 1300’lü yıllara kadar Kuzey Karadeniz coğrafyasının yegane hakimi oldular. Bu Kuman-Kıpçak kalabalığı zamanla Kuzeyindeki Slav Prensliklerinin güçlenmesi ve Moğol istilalarıyla zayıflayarak yıkıldılar ancak tabi olan kalabalık halk kitleleri Kuzey Karadeniz bölgesinde yaşamaya devam ettiler. 1400’lü yıllarda ise başlarını Kıpçakların çektiği Peçenek, Uz, Bulgar ve Tatar toplumları birleşerek bağımsız bir devlet kurarak Kırım Hanlığını ortaya çıkarttılar.
Özetleyecek olursak, Hazar Denizinin güneyindeki en kalabalık kitle olan Kıpçakların bir bölümü önce Çepni’lerle karışarak güçlü kültürleri ile Çepni boyunu asimile etmiş, zamanla Kıpçaklaşan Çepniler Selçuklu devletine tabi olarak 1071’de Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya ayak basmış, Sinop'a kadar ilerleyip Pontus devletinin yıkılmasıyla Doğu Karadeniz’e göç etmiştir. Hazar Denizinde kalan diğer Kıpçak boyu ise Kuman’larla birleşerek Moğol istilaları sonucu Hazar Denizinin kuzeyinden Doğu Avrupa’ya, oradan da Kuzey Karadeniz'e ilerleyerek burada Kuman-Kıpçak devletini kurmuş, devletleri yıkılınca da Kuzey Karadeniz ovasında yaşamlarını devam ettirerek 1500’lü yıllara doğru Kırım Hanlığını kurarak Osmanlı ile iyi ilişkiler içerisine girmiş ve Kırım-Trabzon arasındaki ticaret hattını ortaya çıkartmışlardır.
Görüyoruz ki Karadeniz’in günümüzdeki demografik yapını ortaya çıkartan iki önemli göç hareketinden biri Kıpçaklaşan Çepniler tarafından diğeri ise Kuman’larla birlikte Kuzey Karadeniz’de hakimiyet kuran ve Kırım Hanlığının esas unsurlarından olan Kıpçaklar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu iki Türk Boyu, geçmişlerindeki ortak Kıpçak kültürünü yüzlerce yıl bünyelerinde muhafaza ederek Doğu Karadeniz'e taşımış, yaşadığı diğer coğrafyalarda dağılmasına rağmen Yüzlerce yıllık birikim ve gelişimleriyle Karadeniz’in Doğusunda özgün bir yapıyla kaynaşmışlardır. Üstelik tarihi vakalarda edindiğimiz bilgiler, kültürel kalıntılarla da teyit edilmekte ve gerçekliğinden emin olabileceğimiz haliyle karşımızda durmaktadır.
Doğu Karadeniz coğrafyası, 1500’lü yıllardan itibaren Kıpçak kültürüne tabi Çepni ve Kırım’lı tüccar göçmenlerin yoğun göç hareketlerine maruz kalmaktaydı. Bunun yanında Doğusunda küçük kitleler halinde Kafkas toplumları yaşamakta, Batısında yoğun Çepni göçleri almakta, doğu ve batı arasında kalan Rize bölgesi de az sayıda Kafkas toplumlarının göçü ve yoğun miktarda Kırım-Çepni göçleriyle yoğrulmaktaydı. Pontus döneminden kalan Hristiyan Rumlar ise az sayıdaki nüfuslarıyla daha çok Trabzon kıyı kentlerinde ve belirli köylerde yaşamakta, tüccarlık yaparak varlıklarını devam ettirmekteydiler.
Doğudan gelen Çepni göçleri 1600’lü yıllara kadar etkisini azaltarak devam ederken 1600-1700 yılları arasında Kırım Hanlığından yoğun göçler meydana geliyordu. Zira Kırım Hanlığı giderek zayıflıyor, Osmanlının himayesine girerek gelişen Deniz ticareti vasıtasıyla Anadolu'nun kuzeyine doğru göç ediyorlardı. Kırım Hanlığından Anadolu’ya gerçekleşen göçler sadece Trabzon'a olmamış, Sinop, İstanbul, Sakarya ve Samsun çevrelerinde de gerçekleşmiştir. Kırım bölgesinden göç eden topluluklar olan Tatarlar daha çok Sakarya ve çevresine, Peçenekler Samsun ve Sinop civarına, Kıpçaklar da ağırlıklı olarak Trabzon bölgesine göç etmekteydiler.
Karadeniz’in Demografik yapısı 1700-1800 yılları arasında belirgin şekilde yerleşmiş ve bölgesel kültür izleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Samsun bölgesinde yerleşen Kırım göçmeni Peçenek ve Uz boyları ile Anadolu’dan aldığı göçlerle kaynaşmış, yerleşik bir halk oluşturmuştu. Sinop, Zonguldak, Giresun yoğun Çepni kitleleri ile Anadolu’dan göç eden topluluklarla kaynaşmışlardı. Trabzon Pontus Rum İmparatorluğu döneminden kalan az sayıda tüccar Rum’a ev sahipliği yapıyor, Çepni ve Kırım göçlerinin yanı sıra Anadolu’dan aldığı göçlerle de özgün bir halk kitlesi ortaya çıkartıyordu. Rize, çoğunluklu olarak Kırım ve Kafkas kitlelerinin göçlerine maruz kalmış, Gürcü, Çepni, Kıpçak toplumları akrabalık ilişkileri kurarak özgün ve müstakil bir halk kitlesi oluşturmuşlardı. Doğuda ise Artvin, Pontus döneminde bölgeye yerleşen Kafkas toplumları ve güneyinden aldığı Anadolu göçleriyle kendisine has bir çehre edinmişti.
1800’lü yıllara gelindiğinde Doğu Karadeniz günümüzdeki yapısına çok yakın bir demografik yapıya sahipti. Doğu Karadeniz’de meydana gelen demografik hareketlerle günümüzü karşılaştıracak olursak;
Trabzon Yoğun Çepni Göçleri almış, Kırımdan gelen Kıpçakları bünyesine katmış, Anadolu’dan göçen az miktarda halklarına içine katarak iç evliliklerle müstakil bir demografik yapıya sahip hale gelmişti. Pontus İmparatorluğu döneminden beri Osmanlı tebaası olarak yaşayan Rumlar ise din farklılıkları nedeniyle Müslüman yerleşik toplumlarla karışamamış, Osmanlı devleti tarafından kendilerine mülk olarak verilen köylerde müstakil yaşantılarını devam ettirerek varlıklarını 1900’lü yıllara kadar devam ettirmişlerdi. Zira İslam inancına göre Müslüman bir kadının Müslüman olmayan biriyle evlenmesi caiz değildi. Müslüman bir erkeğinde Müslüman olmayan bir kadınla evlenmesi yadırganıyor ve hoş karşılanmıyordu. Yunan Savaşı sonrası isyan edip çete faaliyetleri yürüten Rum tebaanın mübadelesi, Dini inanç farklılıkları nedeniyle Müslüman halkların içerisine karışmamaları nedeniyle pek zor olmamış, gayri Müslim niteliği taşıyan tüm Rum kökenli tebaa toplu halde Yunanistan'a gönderilerek Yunanistan’da yaşayan Türk toplumlarının Trabzon'a yerleşmeleri sağlanmıştır. Trabzon bölgesinde yaşayan Pontus Rumlarının isyan hareketine girişmesi ve 1923 yılında Türk-Yunan savaşı sonrasında Yunanistan’da esir durumda olan Türklerle mübadele edilerek Yunanistan'a gönderilmesi Trabzon'daki demografik yapıyı şekillendiren son etken olmuştu.
Rize’de durum biraz daha farklıydı. Kırım’dan aldığı göçlerle ağırlıklı olarak Kıpçak toplumu yerleşmiş, batıdan az sayıda gelen Çepni göçleri ve Doğusundan aldığı az sayıda Gürcü ve Laz göçleriyle kaynaşarak Trabzon'a göre biraz daha farklı ama birbirine çok benzeyen iki toplum meydana getirmişti. Artvin ise ağırlık olarak Kafkas göçlerinin tesirinde kalmış, Anadolu’dan aldığı göçleri de bünyesine katarak zenginleşmiştir.
Tarihinin göçler ve seferlerle dolu süreçlerinden geçen Doğu Karadeniz’in günümüzdeki çehresine baktığımızda Samsun ve çevresinde yoğun Peçenek izlerine, Ordu ve Giresun yörelerinde ağırlıklı olarak Çepni toplumlarına rastlıyoruz. Doğuya doğru ilerledikçe ise güçlü Kıpçak kültürünün tesiriyle yüzleşiyoruz. Kırım göçlerinden en çok etkilenen bölgelerden biri olan Trabzon’da Kıpçak-Çepni-Anadolu toplumlarının bir araya getirdiği zengin toplumsal yapı halen özgünlüğünü korumaktadır. Ağırlıklı olarak Çepni’lerin fiziki özelliklerini taşıyan Trabzon yöresinde insanlar Çepni genetiğinin parçası olarak Gürbüz yapılılık ve tüm kadim Türk boylarında olduğu gibi kumrallık ön plana çıkar. Rize, aldığı Kırım göçleri ile Kıpçak ve Kafkasların tipik özelliklerini barındırır. İçinde barındırdığı Kafkas toplumlarından Gürcü’ler ve az miktarda da olsa Lazları içine katan bölge insanında Sarı-Kızıl tonlarına yakın saç ve ten renkleri Kıpçaklardan, seyrekte olsa görünen Kıvırcık saç tipi Gürcülerden miras kalmıştır. Rize’de yaşayan az sayıda Lazlar ise belirli köy ve bölgelerde özgün haliyle yaşamaya devam etseler de iç evlilikler ve kaynaşmalarla bölge halkı ile kaynaşmıştır. Artvin yöresinde ise yoğun Kafkas etkilerini görüyoruz. Osmanlı döneminde Anadolu’dan yoğun göç alan Artvin bölgesinde de Anadolu insanının Pontus döneminde Artvin bölgesine yerleşen başta Lazlar ve çoğunluğu Rize’ye göç eden Gürcü kavimlerle bir araya getirdiği demografik yapı hakim durumdadır.
Bu bulgular ışığında; Tarih bize Karadeniz’in, başta Çepni ve Kıpçak olmak üzere az sayıda Kafkas kökenli (Laz ve Gürcü) toplumların kaynaştığı bir coğrafya olduğunu, sanıldığının aksine beklide toplumsal göçlerle melezleşen Anadolu coğrafyasına kıyasla daha az melezleşmiş bir Türk yurdu olduğunu göstermektedir. Zira Pontus döneminde göç eden Kafkas kökenli Laz ve Gürcü kitlelerinin sayıca oldukça az olduğunu, bu toplumlarında kalabalık Çepni-Kıpçak toplumları arasında iç evliliklerle bölge halkı içerisine mâl olduğunu görüyoruz. Karadeniz’de yaşayan bir diğer azınlık olan Pontus döneminden 1900’lü yıllardaki mübadele dönemine kadar daha çok Trabzon yöresine yerleşik bulunan Rumların ise Dini inanç farklılıkları nedeniyle Müslüman toplumlarla karışmamış olduğunu Osmanlı kaynaklarında mübadelelerin gerçekleştirilmesi esnasında Rumların tespit etilen köylerde müstakil olarak yaşadıkların görerek tespit edebiliyoruz.