top of page
samsun-banner.jpg

Samsun

Alışveriş
Konaklama
Ulaşım
İstatistikler
Galeri
Doğal Güzellikler
Yemek Kültürü
Eğlence Merkezleri
Sportif Faaliyetler
Folklorik Değerler

SAMSUN  TARİHİ YERLER

AMİSOS TEPESİ ve KRAL MEZARLARI

Samsun Merkez, İlkadım Belediyesinin Cedit Mahallesinde, Amisos Antik Kenti içerisinde yol genişletme çalışmaları sırasında 28 Kasım 1995 Salı günü bir oyuk görüldüğü ihbarı üzerine Müze araştırmacıları ile bildirilen yere gidilerek hemen çalışmalara başlanmıştır.

Konklemera tipi kaya kitlesinin oyulması ile yapılmış, tavan – taban ve duvarları horasınla sıvanmış 5 x 5 m ebadında 2,30 m yüksekliğinde mezar odası içerisine yerleştirilmiş (5) adet mezardan üçünün kullanıldığı, ikisinin boş olduğu görülmüş ve böylece burasının bir aile mezarı olduğu tespit edilmiştir. Kullanılmış olan üç mezardaki iskeletlerin oluşturduğu buluntuların incelenmesinde, birisinin erkek, ikisinin bayan mezarı olduğu; ayrıca altın ziynet eşyaları (ölü hediyeleri) çanak – çömlek, cam ve mermerden yapılmış arkeolojik eserlerin inceleme ve değerlendirilmesinden, erkek mezarının Pontus Krallığının en üst düzeyindeki yöneticilerinden (kral, komutan, prens gibi) birine, bayan mezarlarından birinin bu ünlü kişinin (kralın) eşine (kraliçeye) diğerinin de kızana ait olabileceğini düşünülmektedir.

İnsitü halde bulunan mezarda ölü hediyelerinin (takılarının) uygun yerlere yerleştirildiği görülmüştür. (yani taç – kafa üzerine, kolye boyunda, küpe kulak hizasında vb.) Amisos, en parlak dönemini (altın çağını) Pontus Kralı Mithridades VI zamanında yaşamış, imparatorluğun yönetim merkezi olmuştur. Kültür ve sanatta bu dönemde gelişip yaygınlaşmış, antik çağın en gelişmiş sikke darphaneleri ile birlikte seramik atölyeleri de Amisos’ta bu dönemde kurulup geliştirilmiştir.

Bu mezarların zenginliği, ölülerdeki altın hediyelerin kalitesi, ince işçiliği ve kullanılan semboller Mithridades VI döneminde basılan Amisos Sikkeleri üzerindeki şekil ve sembollerle büyük benzerlik göstermektedir. Bu mezar odasının iki ayrı dönemde kullanıldığı, pişmiş toprak (seramik) cam, metal ve mermer eserlerin MÖ IV. yy’a tarihlenmesi gerektiği; altın süs eşyalarının ise MÖ 1. yy’a ait olduğu sanılmaktadır.

DÜNDARTEPE (ÖKSÜRÜKTEPE) ÖREN YERİ

Samsun Merkez ilçenin 3 km güneydoğusunda bulunan 15 m yüksekliğindeki Höyükte, Kalkolitik, Eski Tunç ve Hitit çağlarına ilişkin üç kültür katı vardır. Höyüğün tepesindeki en son yerleşme Eski Tunç Çağı’na aittir. Höyüğün eteklerinde Hitit yerleşmesine rastlanmıştır.

1. kültür katında Kalkolitik döneme tarihlenen yapı kalıntıları, el yapımı seramik parçaları, pişmiş toprak ağırlıklar, çakmaktaşı bıçak vs. bulunmuştur.

Höyüğün tepesinde ve eteklerindeki 2. kültür katı Eski Tunç Çağı’na tarihlenmektedir. Yangınla sona eren bu katta dörtgen planlı ev ve ocak, koyu gri renkli, içi kırmızı ya da kahverengi kaplar, kemik eşyalar, pişmiş toprak ağırşaklar bulunmuştur.

Höyüğün tepesi dışında eteklerinde Hitit dönemine tarihlenen 3. kültür katında üç yapı katı saptanmıştır. Birinci yapı katında taş temelli kerpiçten evler (MÖ 1500 – 1200), ikinci yapı katında taş temel kalıntıları (MÖ 1500), üçüncü yapı katında çoğu boya astarlı, çarkta yapılmış ve iyi fırınlanmış seramik buluntuları, pişmiş toprak mühürler, hayvan heykelcikleri, kemik iğneler (MÖ 1500’den önce) ele geçirilmiştir.

TEKKEKÖY ÖREN YERİ

Dündartepe’nin 14 km güneydoğusunda Tekkeköy ilçesi sınırları içinde yer almaktadır. 1940’da yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda Hitit ve Eski Tunç Çağı dönemlerine ait buluntular ele geçmiştir. Buluntular arasında çark yapımı, devetüyü, kırmızı renkli seramikler çoğunluktadır. Eski Tunç Çağı katında ise çok sayıda gömüt, el yapımı seramik buluntular, siyah zemin üzerine beyaz boyayla yapılmış geometrik desenlerle süslü, dişli, yivli, çizgi bezekli kaplar, kabartma insan yüzlü vazolar (antropomorf) gün ışığına çıkarılmıştır.

İKİZTEPE ÖREN YERİ

Bafra ilçesinin 7 km kuzeybatısında bulunmaktadır. Yüzey araştırmalarında Eski Tunç Çağı ile Erken Hitit dönemi yerleşimleri olduğu anlaşılmıştır. İkiztepe’yi oluşturan yükseltiler dört gruba ayrılmıştır. İkiztepe’nin ilk katı MÖ 2. bin başlarında yoğun yerleşmeye sahne olmuştur. İkinci katta, Tunç Çağı yapı kalıntıları ve erken Hitit dönemine tarihlenen çok sayıda gömüt bulunmuştur. Tunç yüzük, bilezik, zıpkın, mızrak ucu, metal gereçler, kemik iğne ve bizler ölü armağanı olarak bırakılmıştır. Bu armağanlar, çark yapımı seramikler, kırmızı renkli kadehler, gaga ağızlı testiler ve küplerden oluşmaktadır. İkiztepe II’nin Tunç Çağı seramik buluntuları, deniz kabuğu ve bitki katkılı kaplar ilgi çekicidir.

KALEDORUĞU HÖYÜĞÜ

Kavak ilçesinde bulunan höyükte, Eski Tunç Çağı buluntuları 1940 – 1942 yıllarında yapılan kazılar sonucu günışığına çıkarılmıştır. Gömütle ölülerin düzeltilmiş toprak üstüne hoker (cenin) pozisyonunda yatırıldığı dikkati çekmektedir. Ölü armağanları arasında el yapımı siyah, kırmızı, kahverengi, yivli (kazıma çizgili) kaplar, yassı balta, hançer, kemik biz ve ağırşaklar bulunmuştur.

LERDÜGE TÜMÜLÜSLERİ

Havza ilçesinin 21 km doğusunda Lerdüge döneminde beş tümülüs saptanmıştır. 1946 yılında başlatılan çalışmalarda çıkan buluntular Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndedir. 4 no'lu tümülüsün buluntularından ve mimari tekniğinden MÖ 1 – MS 2. yüzyıl arasında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Demir kenetlerle bağlanmış taş kapaktan oluşan girişten, tonoz örtülü dromosa (geçit) ve küçük bir kapıdan gömüt odasına girilmektedir. Kesme taştan tonoz örtülü gömüt odasının duvarları insan ve hayvan betimleri ile süslenmiştir. Betimler, bitkisel ve geometrik motiflerle çevrilidir. Altın süs gereçleri, tunç kandiller, çeşitli büyüklükte şişeler, tümülüste bulunan eşyalardır.

VEZİRKÖPRÜ (OYMAAĞAÇ) ÖREN YERİ

Roma döneminde Andrapa / Neoclaudipolis, Bizanslılar zamanında ise Fezimon / Teokliopolis isimleriyle anılan Vezirköprü İlçesi, en eski ticaret yollarından biri olan Asur – Kültepe – Hattuşa – Merzifon – Havza – Vezirköprü – Nerik – İkiztepe ile Vezirköprü – Durağan – Boyabat – Taşköprü (Pompeipolis) güzergâhları üzerindedir. Bir zamanlar sahip olduğu ticari ve tarihi canlılığın izlerini saat kulesi, arasta, cami, hamam, kaya mezarları, ören yerleri vb mekânlarla taşıyan Vezirköprü’nün geçmişini en iyi yansıtan tarihsel bellek, kuşkusuz Oymaağaç Köyü’ndeki Nerik Kutsal Alanı’dır. 2005 yılında yüzey araştırmaları ile çalışmaların başladığı bölgede halen kazı ve araştırma faaliyetleri devam etmektedir.

“Nerik’in hava tanrısı dokuz dağlardan gel, Marassantiya nehrinden gel ve senin çok sevdiğin Nerik çeşmesinden çık” ibresinin yer aldığı tablette adı geçen Nerik Antik Kenti, Hititlerin dinsel merkezlerinden biriydi. İlluyanka efsanesinde ismi geçen ve Hitit kavmi açısından çok önemli olan Purulliyaş Şenliği’nin düzenlendiği ören yerinde, Fırtına Tanrısı Teşup adına kurulmuş bir tapınak bulunuyor. Hattuşa, Arinna ve Ziplanda ile birlikte Hitit devlet yapısında vergi ödemeyen dört kentten biri olan Nerik’te ortaya çıkarılan tabletlerdeki bilgilere göre, Hitit kralları şehre gelerek fırtına tanrısına adına törenler düzenler ve adaklar adarlardı. Kızılırmak’ın bereket saçtığı topraklara kurulan kent, Asur’dan yola çıkıp Anadolu’yu geçen ve Karadeniz’e ulaşan eski ticaret kervanlarının durak noktalarından biriydi. III. Hattuşili ile II. Ramses arasında imzalanan dünyanın ilk barış antlaşmasında (Kadeş); Arinna Kenti’ndeki güneş tanrısı, Nerik Kenti’ndeki gök tanrısı ve Şamuha Kenti’ndeki İştar’ın gözdesi ibaresi görülmektedir. Kral III. Hattuşili’nin Kraliçe Puduhepa’dan olan oğlu Nerikkaili, isminden anlaşılacağı üzere kutsal Nerik Kenti’nde doğmuştur. 2005 yılından bu yana arkeolojik kazıların devam ettiği ören yerinde surlar, sur kapısı, mabet temel duvarları, kuyu, tünel, çivi yazılı toprak tabletler, Fırtına Tanrısı Teşup’un sembolü olan boğa figürlü kaplar, mühürler, obsidyen bıçak vb kalıntılar bulunmuştur. Söz konusu eserleri yenilenen Samsun Arkeoloji Müzesi’nde görebileceksiniz.

GÖKGÖL KALETEPE YERLEŞMESİ

Asarcık İlçesindedir. Tunç – Demir Çağından Doğu Roma dönemine kadar iskân görmüş olan yerleşme tepe merkezinden yamaçlara doğru genişleyerek Abdal Irmağının ana kolu sınırına kadar uzanmaktadır. Arkeolojik veriler ve özellikle seramik malzemenin zengin kalite ve seviyesi büyük ve stratejik bir yerleşke olduğunu göstermektedir. Tepe merkezinden başlayıp genişleyerek Kale Tepe yamaçları boyunca devam edip eteklere kadar yayılan yerleşmede tepe merkezi çevresinde duvar izlerine rastlanmaktadır. Harçsız olduğu izlerden anlaşılan duvarların taşları eski yıllarda taşınarak Cincioğlu Sokağı Caminin inşasında kullanılmıştır. Yine aynı sokağın mezarlığında mezar taşı olarak Helenistik ve Roma dönemine tarihlendirilebilecek mimari parçalar kullanıldığı tespit edilmiştir.

GARPUKALE

Garpukalede tapınım gören kült ya da kültleri irdeleyebilmek için öncelikli olarak Samsun il sınırları ve yakın çevresinde görülen Paphlagonia bölgesi kültlerini incelemek yerinde olur. Kültlerin tespitinde en önemli kaynağı bölge kentlerinde darp edilmiş sikkeler, müzelerdeki arkeolojik eserler (heykeller, yazıtlar, kabartma levhalar vb.) ve antik kent, nekropoller ile açık hava tapınakları oluşturmaktadır. Pontos bölgesinde tapınım gören kültleri; ahuramazda, anahita, afrodite, apis, apollon, ares, artemis, asklepios, athena, ay, umay, baalgazur, demeter ve kore, dionysos, dioskurlar, eros, helios, hera, herakles, hermes, ırmak-su tanrılar, isis, kybele, medusa, men pharnakou, mithras, nike, pan, perseus, pontos euxeinos, pontos krallık kültü, poseidon, pylon, roma, roma imparatorluk kültü, sarapis, satry, soyut tanrılar (abundantia, aequitas, pietas, securitas) , tykhe ve zeus’tur.

Garpukale açık hava tapınağıyla ilişkili olması bakımından ana tanrıça Kybele önem taşımaktadır. Anadolu dışından gelen bir ulus olan phrygler Anadolulu bir tanrıça olan Kybele’yi benimseyip doğanın ve bereketin sembolü olarak ona ithafen tapınım merkezleri yapmış ve bunu Yunan ile Roma’lılara da aktararak anıtsal kaya fasatları, basamaklı atlarlar ve nişlerle zirveye oturtmuştur. Hatti’lerde “vuruşemu”, Hurrilerde “hepat” diye adlandırılmış tanrıça Hititlerde “arinna’nın güneş tanrıçası”, geç Hititlerde “kubaba” olarak adlandırılmıştır. İlk Tunç Çağına (MÖ 3000) tarihlenen İkiz tepe kadın idolleri Anadolu’da Neolitik Çağ’dan beri devam eden ana tanrıça geleneğinin Karadeniz bölgesindeki temsilcileridir. “Matar” ismi ile Phryg dinsel inanışındaki tartışmasız en büyük tanrıça olarak tapınım gören kybele bir doğa tanrıçasıdır ve ona tapınımda genellikte doğada yapılmıştır. Doğada tapınılma başlayan ve Anadolu’da eskiden beri var olan altar geleneği zaman içinde tapınakların vazgeçilmez elemanlarından biri olmuş, bazen taşınabilir özellikte yapılırken çoğunlukla kayanın üç boyutlu işlenmesiyle oluşturulmuştur.

Anadolu ve çevre kültürlerde bulunan kaya altarlarının ortak özelliği basamaklar, tanrıçayı temsil eden idol ile ilerisindeki düzleştirilmiş alandaki libasyon çukurlarıdır. Basamaklar tanrıçanın huzuruna çıkışı, insan ile tanrı arasındaki iletişim yeri olarak yorumlanabilir. Kaya altarları sunumların yapıldığı alanlar olma özelliği yanı sıra aynı zamanda açık hava tapınaklarıdır. Garpukale bu kapsamda günümüze ulaşmış en güzel kybele kaya altarları ve açık hava tapınağıdır.

Samsun İli, Salıpazarı ilçesi, Konakören köyü, Garpu mevkii içerisinde yer alan ve halk arasında amazon kalesi olarak bilinen Garpukale genel olarak açık hava tapınağı ve Phryg kaya altarları özeliği göstermektedir. Phryg kaya altarları özellikle yüksek platolar, şehir ve kale girişleri, su kenarları, akarsuların suladığı bereketli ovalara doğru bakan kayalıklar üzerinde yer almaktadır. Yeşil ırmağın (iris) suladığı ve küçüklü büyüklü birçok akarsu ile beslenen çarşamba ovasına hâkim noktada konumlanmış Garpukale kaya altarında tanrıça kybele, çiftçileri ve verimli ovaları korumakta ve böylece ovanın her noktasından görünen kült merkezine tapınım aralıksız devam edebilmektedir.

Kuzey yönde dar olarak çıkıntı yapan ana kaya kitlesi üzerine doğu – batı yönde konumlandırılarak kemer şeklinde oyulmuş olan kapı 1,45 m eninde ve 2,4 m boyundadır.

SALIPAZARI KAYA MEZARLARI

Salıpazarı ilçesi, Cevizli köyü, Camii yanı mahallesindeki Huma ahşap camii bahçesinde yer alan kaya mezarı orta boyutlu kaya kitlesindeki taraçalarda yontularak düzleştirilmiştir. Bağımsız kaya fasadında konumlandırılmış bir adet oda mezardan oluşmaktadır. Hali hazırda da mezarlık olarak kullanılan bu alanın mevcut işlevinin çok eskiye gittiği bu tespitle anlaşılmaktadır. Sahanın nekropol olma ihtimali olsa da açıkta sadece bir mezar odası görülebilmektedir. Kaya mezarı tek odalı, üç sekili kaya oda mezarlarına örnek olup soyulmuştur. Salıpazarı ilçesi, Yeşil köy, Kayadibi mevkiinde runik yazılı – tamgalı taşlarla iç içe olan kaya mezarları ile aynı özellikleri sergileyen cevizli köyü kaya mezarı aynı kültürün ürünü olduklarını ve yayılım alanını göstermesi bakımından çok önemlidir. Kaya mezarı tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

TEPEN DELİĞİ

Bafra İlçesi, Başaran Köyünde MÖ 3000 yılından beri yerleşim yeri olarak kullanılan ve mağara girişinden kaya merdivenlerle inilen mağara bulunmaktadır.

KALELER

Akalan Kalesi: Atakum ilçesi, Çatmaoluk ve Kulacadağ Köyleri arasında kuzey, güney ve batısı Karadere Çayı ve kollarıyla sınırlanan yüksekçe bir platonun ilk yamacında kurulmuştur. Uzunluğu yaklaşık 350 m genişliği ise 50 – 70 m’dir. Etrafı yaklaşık 1 km uzunluğunda ve 4 – 4,5 m yüksekliğinde surlarla çevrilidir. Kalenin kurulduğu tepe büyük ölçüde kayalık olduğundan surlar topoğrafyaya uydurulmuş kayalar surlara temel olmuştur. Arazinin durumuna göre surlar yer yer oldukça eğimli yapılmıştır. Kalenin ortasında höyük olduğu tahmin edilen bir yükselti bulunmaktadır. 1906 yılında kazılan Akalan Kalesi’nde çok sayıda çanak – çömlek ve pişmiş toprak mimari kaplama levhası çıkmıştır. Buluntular İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde korunmaktadır.

Kızlar Kalesi: Ayvacık İlçesinde tarih boyunca güçlü kadın modelleri adından sıkça söz ettirmiştir. İlçenin Çamlıkale mahallesinde bulunan Kızlar Kalesi bunun en önemli göstergesidir. Demir Çağı (MÖ 1200 – 500) den itibaren iskân gören amazonlar ile özleştirilen Kızlar Kalesi barındığı arkeolojik veriler ile bölge tarihine ışık tutmaktadır. Koruma altına alınan Kızlar Kalesi efsaneye göre 2000 yıl önce Çamlıkale mahallesinde yaşayan 2 kız kardeşin yaşadığı bir kale olarak bilinmektedir.

Orduköy Kalesi: Çarşamba İlçesi, Ordu Köyü, Sarıyer mevkiinde bulunan kale, Yeşilırmak Nehri’ne bakan, çevreye hâkim bir tepe özelliği göstermektedir. Üzerindeki ağaçlar ve bitki örtüsü nedeniyle kalıntılar pek gözükmemektedir. Bugünkü haliyle yer yer düzleşmiş ekili bir arazi konumundadır. Kaleye ait en önemli kalıntı, nehir tarafına doğru doğru uzanan ve “L” şeklinde olan büyük bir duvardır. Bu duvarın başlangıcında ağaçlar ve bitki örtüsüyle kaplı kısımda giriş kapısına ait olduğu düşünülen karşılıklı iki duvar kalıntısı yer almaktadır. Yine bu sur duvarının devamında arka duvarları bitişik ve cepheleri nehre açık sıralı odalar şeklinde duvar kalıntılarının olduğu ve bunların önceki yıllarda yıkıldığı öğrenilmiştir. Kalenin ortasında bir sarnıç bulunduğu ve bunun içinin toprakla doldurularak yerinin belirsiz hale getirildiği öğrenilmiştir.

Kaleler

CAMİLER

19 Mayıs İlçesi;

Ahşap Camii: Mimari açıdan yakın benzerlik gösteren diğer camiler gibi 17. yy ile 19. yy tarihleri arasında yapıldığı düşünülmektedir. Ahşap inşa tekniği kullanılarak tamamen ahşap malzemeden yapılan camii 19 Mayıs ilçesi, Fatih caddesi üzerinde yer almaktadır. Mezarlık alanında bir bahçe içinde yer alan ve tek katlı olarak inşa edilen ahşap cami içten geniş ve aydınlık bir mekâna sahiptir. Dıştan ahşap revak dizisiyle çevrili olan cami, büyük kalaslara oturmaktadır. Cami içten harap durumdadır. Birbirlerine geçme tekniğiyle tutturulan camideki ahşap kalasların bir kısmı yerinden sökülerek kırılmıştır. Ahşap süslemesi olmayan cami, bölgede az sayıda olan örneklerden birini temsil eder. Yapıda nemin etkisiyle çürüyen ahşap malzeme yer yer yenilenmiş ve 2006 yılında onarılmıştır.

Düzköy Cami: 19 Mayıs ilçesi, Düzköy Köyü’nde yer alan yapı mezarlık içinde olup kare planlı ve iki katlıdır. Moloz taş ve tuğla malzeme ile inşa edilen yapının duvarları içten beton harçla sıvalıdır. Pencereler ve kapı çerçevelerinde kesme taş malzeme kullanılmıştır.  Camiye kemerli bir kapıyla girilmektedir. Kapının iki yanında başlığında rozet ve hayat ağacı motifi, kaidesinde ise silinmiş aslan figürü olan kare kaideli, bazı kısımları kırılmış birer adet sütun yer almaktadır. Caminin öne çıkıntılı betonarme mihrabı vardır. Taşınmazın giriş kapısı üzerindeki tabeladan yapının 1980 yılında Camiye çevrildiği anlaşılmaktadır ancak kesin yapım tarihi bilinmemektedir.

Asarcık İlçesi;

Koşaca Köyü Ahşap Cami: Asarcık ilçesinde bulunmaktadır. Mimari açıdan yakın benzerlik gösteren diğer camiler gibi 17. yy ile 19. yy tarihleri arasında yapıldığı düşünülmektedir. Ahşap inşa tekniği kullanılarak tamamen ahşap malzemeden yapılan camii Fatih Caddesi üzerinde yer almaktadır. Mezarlık alanında bir bahçe içinde yer alan ve tek katlı olarak inşa edilen ahşap cami içten geniş ve aydınlık bir mekâna sahiptir. Dıştan ahşap revak dizisiyle çevrili olan cami, büyük kalaslara oturmaktadır. Cami içten harap durumdadır. Birbirlerine geçme tekniğiyle tutturulan camideki ahşap kalasların bir kısmı yerinden sökülerek kırılmıştır. Ahşap süslemesi olmayan cami, bölgede az sayıda olan örneklerden birini temsil eder. Yapıda nemin etkisiyle çürüyen ahşap malzeme yer yer yenilenmiş ve 2006 yılında onarılmıştır.

Gökgöl Camii: Asarcık İlçesinde bulunmaktadır. Bahçe içerisinde bulunan cami, iki katlı olup, girişinde “U” şeklinde son cemaat yeri mevcuttur. Yapının içerisinde ahşap bir kirişe kabartılarak yapılmış Hicri 1291/ Miladi 1874 kitabeye göre cami, Hasan Usta tarafından onarılmıştır. Yapının bölgedeki diğer camilerle olan benzerliğini de hesaba katarak, 18. yy’ın ikinci yarısında inşa edilmiş olabileceği düşünülmektedir. Yapının doğu revakında müderris odası şeklinde adlandırılan bir hücre bulunmaktadır. İki katlı camiye giriş çift kanatlı ahşap kapılarla sağlanmaktadır. Direkler ve kalaslar oyma tekniğiyle geometrik bezeme ve rozetlerle süslenmiştir. Mihrap ön bölümü ikinci katla birleşerek tek bir mekân görünümündedir. İkinci kat yonca biçiminde üçlü balkon şeklindedir. Camideki en dikkate değer noktalardan biride çift kanatlı ahşap kapılardır. Yapı mimari formu ve ahşap işçiliği ile Türk mimarisinin değişik tipteki dini yapılarından birini teşkil etmektedir.

Alaçam İlçesi;

Ahşap Camiler: Samsun’un Türk’ler tarafından alınması ile başlayan Türk – İslam Dönemi iskân faaliyetlerinde çoğu kez külliyelerin birer parçası olan Camiiler önemli bir yer tutar. Devirlerinin kültürel mimari zevklerinin iklimsel özelliklerle yoğrulduğu Camilerde binlerce yıl öncesi “İslam Öncesi Türk Mimari ve Süsleme Unsurlarını” bulmak mümkündür. Samsun’un Türkler tarafından alınmasıyla başlayan mimari – iskân faaliyetlerinde önemli bir yer tutan dini mimari gerek tek başlarına gerekse külliyeler halinde devirlerinin kültür – medeniyet seviyelerinin göstergeleri olarak baş tacı olmuşlardır.

Samsun ahşap mimarisinin inşası esnasında yapı malzemesi tercihinde yine bölgesel flora ile iklimsel özellikler etkili olmuş ve sağlamlık, uzun süreli dayanıklılık, neme direnç gibi özellikler ön planda tutulmuştur. Karadeniz’in zengin florası seçenekleri artırmış, ölçüleri itibari ile yekpare olarak kullanım imkânı veren Kestane, Pelit ve bazı Çam cinsleri, Kara Ağaç en çok kullanılan ahşap yapı malzemeleri olmuş, süslemede ise işlenmesi kolay olan Ceviz ağacı tercih edilmiştir.

Genel olarak çantı yapı tekniğini kısaca tanımlarsak; çiviye gerek duyulmayan, kabaca yontulmuş ağaç gövdeleri veya çapları yer yer 30 – 35 cm civarında olan tomrukların alt ve üst kısımlarının düzgünleştirilerek birbirinin üzerine giydirildiği, köşelerde çeşitli tekniklerde geçmelerle birbirine kenetlendiği, ahşap direk ve kirişler ile iki taraflı çatılmış tavandan (kırma çatı) oluşan yapıları tanımlamaktadır. İşçilik ise dönem ve ekonomi ile paralel olarak değişiklik göstermektedir. Bölge Ahşap Camilerinde köşe bağlantılarında genellikle Kurt Boğazı geçme tercih edilirken az sayıda örnekte Çalma Boğaz geçme yöntemi kullanılmıştır.

Görüldüğü gibi Ahşap Camilerin Anadolu’da yoğun olarak inşa edildiği bölgelerin başında Karadeniz Bölgesi gelmektedir. Samsun 123 adet Ahşap Camii ile bölge içerisinde başı çekmektedir. Alaçam İlçesinde ise on bir tane Ahşap Camii tescil edilmiştir. Bu Camilerden bazıları; Uzunkıraç, Şirinköy, Aşağıkoçlu, Pelitbükü Ekleş,  Gümüşova, Pelitbüküsekecek, Pelitbükühasırlık Ahşap Camileri, Kalukdemirci, Kalukkaraçukur Köylerinde bulunan Ahşap Camilerdir. İlçede bulunan camiler 19. yy – 20. yy Salıpazarı, Ayvacık, Alaçam, Yakakent, Tekkeköy,  Bafra Camileri ile aynı grupta değerlendirilmektedir.

Bafra İlçesi;

Büyük Cami (Cami-i Kebir): Bafra ilçesindedir. Evliya Çelebi, 300 yıl önce yazdığı meşhur Seyahatnamesinde ilçenin en eski tarihi eserlerinden biri olan Büyük Cami (Cami-i Kebir)’den de bahsediyor. İsfendiyaroğullarına mensup Bafra Beyi Emir Mirza tarafından, merkezde toplanan halkın ibadet edebilmesi için yaptırılmış, ahşap bir camidir. Bugünkü caminin ise, üzerindeki kitabede 1670 yılında Osmanlı Devlet adamı Köprülü Mehmet Paşanın kızı Ayşe Hatun tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir.

Bahçe içinde, tek katlı dikdörtgen planlı, bir sıra kesme taş, 3 sıra tuğla örgü duvarlı, kubbesi sivri (tura) çatılı olan yapı Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. Çatı altında çift sıra kirpi saçak bulunmaktadır. Giriş kuzeydeki çift kanatlı ana kapı ile sağlanmaktadır. Üzerinde 2 kitabe ve aşı boyasıyla yapılmış süslemeler mevcuttur. Çatının iç kısmı geometrik motiflerle bezelidir. Batı cephesindeki bir kapıyla camiye geçilmektedir. Caminin pencereleri dikdörtgen şekilli ve sivri kemerli olup demir kafeslidir. Osmanlı döneminden kalma mezarların ve kitabeli taşların yer aldığı mezarlık bahçesinde bulunmaktadır. 09.09.1978 yılında yapı tarihi eser olarak tescillenmiştir.

Tayyar Paşa Cami: Bafra İlçesi, Büyükcami Mahallesi, Tahirağa sokakta bulunan camii Tayyar Paşa tarafından 1801 – 02 yılında yaptırılmıştır. Osmanlılarda, iç kubbe yapı tarzının karakteristik bir örneğidir.  Eski özelliklerini koruyan tek şerefeli minaresi vardır. Duvarlardaki orijinal bezemeleri ortaya çıkarmak ve korumak amacıyla yeni bir restorasyon çalışması yapılmıştır. Son yıllarda camiye bir de ek ibadet yeri açılmıştır.

Çarşamba İlçesi;

Göğceli Camii: Türkiye sınırları içinde ayakta kalabilen en eski ahşap cami olarak kabul edilen Göğceli Cami, Çarşamba İlçesi, Çay Mahallesi, Göğceli Mezarlığı’nda bulunmaktadır. Cami ahşaptan yığma tekniğiyle inşa edilmiş mimarinin en güzel örneklerinden birisidir. İnşa kitabesi bulunmayan caminin kayıtlı bir vakfiyesine de rastlanılmamıştır. Yurtdışından gelen bilim adamlarının binadan aldığı ahşap numuneler üzerinde yaptığı testler sonucundan caminin 1206 yılında inşa edildiği, önündeki revakın 1335 yılında eklendiği veya onarıldığı anlaşılmıştır. Cami ahşaptan yığma tekniğinde, köşeleri kurtboğazı geçmelerle duvar boyunca tek parça olarak uzatılan ahşap perdelerle inşa edilmiştir. Yapıda çivi kullanılmamıştır. Yapıda dövme demir çivi yalnız direk başlarının kirişlere bağlantısında ve harim kısmında revak bölümlerine doğru uzanan merteklere yapılan eklerde kullanılmıştır.

Duvarlarda, direklerde, direk başlarında, kirişlerde, merteklerde, mahya ışığı gibi yapının birçok yerinde karaağaç, dışbudak, kestane gibi ağaçlar kullanılmıştır. Duvarlarda tek parça olarak kullanılan kalaslar yaklaşık 15 – 18 cm kalınlığında, 50 – 70 cm eninde ve yaklaşık 12 – 20 m uzunluğundadır. Ahşap cami taşınabilir özelliktedir. Yapının tabanı büyük taşlar üzerine yerleştirilmiş kütükler yardımıyla yerden 60 – 70 cm yükseltilmiştir. Alttaki derinlik yapının hava almasını, nemi ve çürümeyi önlemek için açılmıştır. Yapının iç tavan süslemeleri yer yer solmuş ve dökülmüştür. Kuzey kısmı hafif dönel olan çatısı üç omuzlu kırma çatıdır ve alaturka kiremitle örülüdür. Yapı 2007 yılında kapsamlı bir restorasyon geçirmiştir. Harimde âşık, mertek ve direklerde aşı, çatı tahtalarında kökboyalarıyla yapılmış kalemiçi nakışlar görülmektedir. Camideki klasik motif ve kompozisyon düzeni nakışların erken Osmanlı Dönemi’nde başlayıp klasik devir sonundaki bir dönemde yapılmış olabileceği düşünülmektedir.

Ordu Mahallesi Tarihi Ahşap Camii: Çarşamba İlçesinin Ordu ve Şeyhhabil Köylerinde 600 yılı aşkın tarihi olan orijinal ahşap camiiler mevcuttur. 14. yy’da yapıldığı bilinen Ordu Köyü Camii Taceddinoğulları Beyliği’nin buradaki varlığının göstergesidir. Yaycılar Köyü’nde bulunan Şeyhhabil Camii, Göğceli Camii gibi köklü bir tarihe sahiptir.

Camiye ait bir kitabe bulunmamaktadır. Çarşamba ve havarisinin 14. yy sonlarında yörede hâkim olan Taceddinoğulları’nın elinde bulunduğuna ve Taceddinoğlu Hasan Bey’in 1423 – 1424 tarihinde Ordu Köyü’nü başkent edinip burada bir mescit yaptırdığı şeklindeki kayıtlara bakarak, yapının Taceddinoğlu beyliği tarafından 1420’li yıllarda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Ahşap malzemeyle yığma tekniğinden inşa edilmiş olan yapının üzeri dıştan revakı da kaplayacak şekilde kırma çatı ile örülmüştür. Temeli yüksek taşlar üzerine oturtulan caminin üç tarafı ahşap direklerle çevrili olup avlu kenarında da yine ahşap korkuluklarla çevrilmiştir. Son cemaat yerine korkuluklarda açılan kapıyla girilmektedir. Girişte avluyu taşıyan ahşap direklerde ve caminin asıl giriş kapısında fazla özelliği olmayan süslemeler bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerine mermerden Hicri 1302 (Miladi 1900) tarihini gösteren bir levha sonradan konulmuştur.

Orta Mahalle Rahtıvan Camii ve Haziresi: Çarşamba İlçesinin merkezinde ilk yapılışı çeşitli rivayetlere dayanan Rahtıvan Camii ve haziresi bulunmaktadır. Haznedaroğlu Süleyman Paşa’nın kabrinin de yer aldığı Rahtıvan Camii ve Haziresinde Osmanlı’nın bir döneminde söz sahibi olmuş Haznedaroğulları ailesinin hikâyesi yer almaktadır. Rivayete göre “Rahtıvanzade Ailesi Amasya’da ikamet etmektedir. Rahtıvanzade Rıdvan Bey’in kızı Amasya’da oturdukları konaktan Yeşilırmak’a düşer ve cesedinin bulunduğu yere bu camii yapılır.

Şeyh Habil Camii: Çarşamba ilçesi, Yaycılar köyü Şeyh Habil Mezarlığı’nda bulunan cami günümüze ulaşan ender ahşap mimari eserlerdendir. Caminin yakınındaki mezarlık içinde camiye ismini veren Şeyh Habil’in mezarı bulunmaktadır. Yapının yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Göğceli cami ile yaklaşık aynı tarihlerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Yabancı bilim adamlarına göre yapı 1211 yılında yaptırılmıştır. Cuma cami olarak uzun yıllar kullanılan yapı kısmen terk edilmiş durumdadır. Dikdörtgen planlı caminin beden duvarları meşe ve karaağaç cinsi boydan boya geçme ahşap malzemeden yapılmıştır. Yığma tekniği kullanılan camide ahşap perdeler köşelerde Göğceli’de olduğu gibi kurtboğazı geçme yöntemiyle birbirine bağlanmıştır. Yapı taşlar üzerine oturtulmuş büyük kütükler yardımıyla yerden yaklaşık 70 – 80 cm kadar kaldırılmıştır.

Caminin giriş kapısı üzerinde sonradan yazıldığı düşünülen Hicri 1115, 1228, 1240, 1267 tarihleri okunmuştur. Bu tarihler Miladi 1619, 1812, 1824, 1851 yıllarına denk gelmekte ise de bu tarihlerin onarım tarihleri olduğu düşünülmektedir.

Havza İlçesi;

Yörgüç Paşa Cami: Havza İlçesinde, küçük hamamın bitişiğinde Selçuklu mimari tarzında yapılmış olan cami 1297 yılında Selçuklu Sultanı II. Mesut tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı padişahlarından II. Mahmut’un eniştesi ve veziri Yörgüç Paşa’nın oğlu Amasya valisi Mustafa Bey tarafından tamir ettirilmiş ve bunun üzerine de Yörgüç Paşazade Mustafa Bey adını almıştır. 1979 yılında bazı yerleşkeleri yenilenmiştir. Milli mücadele yıllarında 30 Mayıs ve 6 Haziran mitingleri bu camide başlamıştır. Restore edilen cami halen geçmişini yaşatarak hizmet vermektedir. Kaplıcaların bitişiğinde bulunması nedeniyle, kaplıcalar cami olarak da anılmaktadır.

İlkadım İlçesi;

Büyük Cami: Samsun il merkezinde, İlkadım ilçesinde, Fuar alanının karşısında bulunan cami, ilin en büyük camisidir. Batumlu Hacı Ali Efendi tarafından 1884’de yaptırılmıştır. Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından onarılmış, bu yüzden de halk arasında Valide Camisi olarak tanınmıştır.

Cami sarıya yakın renkte kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı caminin üzeri tromplu merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe sekizgen bir kasnak üzerine oturmuş ve dıştan basık görünümdedir. Merkezi kubbe dört köşedeki kulelerle desteklenmiştir. Dikdörtgen çerçeve içerisinde yuvarlak kemerli giriş kapısının önünde altı sütunun taşıdığı beş bölümlü beşik tonozlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin sütun araları yakın tarihlerde camekânla kapatılmıştır.

Son cemaat yeri ile ibadet mekânı arasında kalan dikdörtgen bölümün üzeri üç kubbe ile örtülmüştür. Böylece caminin girişi daha da görkemli bir görünüm kazanmıştır. Yuvarlak bir niş şeklindeki mihrabı mermerdendir. Ağaç işçiliğinin güzel örneklerinde birisini yansıtan minber üzerinde madalyonlar, yıldız ve madalyon motifleri bulunmaktadır. Kubbe içerisi ve duvarlar bitkisel ve geometrik kalem işleriyle bezenmiştir. Caminin giriş cephesinin her iki tarafında son cemaat yeri ile caminin ana duvarlarının birleştiği duvarların üzerine iki minare yerleştirilmiştir. Minareler yuvarlak gövdeli ve birer şerefelidir.

Kale Cami: İlkadım ilçesi, Mehmet Paşa Mahallesi’ndeki 1314'de İlhanlı Valisi Emir Timurtaş Paşa adına yaptırılmıştır. Kale Camii, Kale Hamamı ile yan yanadır. Caminin avlusunda 6 köşeli bir şadırvanı vardır. Mihrabın üzerindeki vitray içeri girer girmez dikkat çekiyor.

Kurşunlu Cami: İlkadım ilçesi, Pazar mahallesi, 100. yıl bulvarı üzerinde yer almaktadır. Hicri 1340’da Molla Fahrettin tarafından yaptırılmıştır. Cami kare planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Sekizgen kasnağa oturan kubbeye giriş tonozlarla sağlanmıştır.

Pazar Cami: İlkadım ilçesi, Pazar mahallesinde bulunmaktadır. 14. yüzyıl İlhanlı yapısı olan eser, 1819’da onarılmıştır. Cami dikdörtgen planlı olup, ahşap çatı ile örtülüdür.

Seyyid Kutbiddin Cami ve Türbesi: İlkadım ilçesi, Kökçüoğlu mahallesindeki mezarlığın içerisindedir. Seyyid Kutbiddin’in kimliği hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla beraber Abdulkadir Geyşani Hazretleri’nin torunu olduğu söylenmektedir.

Kendisi ve hayatı hakkında şöyle bir rivayet bulunmaktadır; 1853 yılında Rus donanmasının Sinop baskını sırasında 3 – 5 savaş gemisi de Samsun açıklarına kadar gelerek şehri topa tutar. Şehirde karşılık verecek bir kuvvet bulunmamaktadır. Ancak Seyyid Kutbiddin’in bulunduğu eski mezarlıktan top atışları ile karşılık verilir ve hasar alan Rus gemileri de geriye dönmek zorunda kalır.

Seyyid Kutbiddin Cami ve Türbesi tuğladan yığma olarak yapılmış tek katlı, kırma çatılı ve Marsilya kiremitli birleşik bir yapı konumundadır. Caminin kuzey ve doğusu “L” şeklinde ahşap kemerli son cemaat yeri ile çevrilidir. Tavan ve taban döşemeleri ahşap olup, gömme tavan göbeği mevcuttur. Yapının girişinde Miladi 1292 yılında yapıldığı yazmaktadır. Caminin güney yöndeki duvarına bitişik vaziyette türbe yer almaktadır. Beşik tonozlu mekânda tek bir sandukadan oluşan türbenin içinde Miladi 1404 yılında yapıldığına dair sonraki onarımlarda yazılmış bir Arapça metin bulunmaktadır. Bu onarımlar sırasında türbe ve caminin tuğla duvarları travertenle kaplanmış, caminin kemerli son cemaat yeri camekânla kapalı hale getirilmiş, ahşap tavan yenilenmiştir. Cami yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır. Samsun'un en eski mezarlıklarından biri olan ve içinde Selçuklu ve Osmanlı mezar taşlarının ve mezar yapılarının bulunduğu mezarlık alanı ise geniş bir alan yayılmaktadır.

Yalı Cami: İlkadım ilçesinde, Buğday Pazarında, Saathane Meydanı’nda bulunan bu camiyi Sadık Bin Abdullah 1894 yılında yaptırmıştır. Cami aynı zamanda Hoca Hayrettin Camisi ismi ile de tanınmıştır. Cami kesme taş ve tuğladan örülmüştür. Kare planlı caminin üzerini sekizgen kasnaklı tuğladan bir kubbe örtmektedir. İbadet mekânı duvarlarından kubbeye geçiş, köşe tromplarının yardımıyla yapılmıştır. Kuzey yönüne geç dönemlerde son cemaat yeri eklenmiştir.

İbadet mekânı altlı üstlü iki sıra halında altta dikdörtgen, üstte de yuvarlak kemerli alçı pencereler ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minber özellik göstermemektedir. Mihrap alçıdan minber ise ağaçtan yapılmıştır. Ceminin ana duvarına bitişik olan minaresi kalın ve uzun bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefelidir.

Kavak İlçesi;

Bekdemir Civisiz Camii: Kavak İlçesi, Bekdemir Köyü’nde bulunan ahşap caminin inşa kitabesi bulunmamakla birlikte içeride yer alan kalem işi kitabede geçen 1877 tarihi nakışların yapıldığı tarih olarak kabul edilmektedir. Bir araştırmaya göre asıl katı 1596 yılında, mahfil katı ise 1599 yılında inşa edilmiştir. Yapı bölgede önemli bir eser niteliğindedir. Ahşaptan yığma tekniğinde inşa edilmiş olup, revaklar dâhil olmak üzere içten düz tavan, dıştan kırma çatıyla örtülüdür. Caminin oyma olarak yapılan kapısı bitki motifleriyle örtülüdür. Caminin için kök boyadan yapılmış çeşitli bitkisel motiflerle bezelidir ve avlusunda taştan yapılmış bir çeşme mevcuttur. Yapı ahşap malzeme ile meşe ağacından kalasların birbirine geçmesi ile yapılmış ve ahşap direklerle taşınan revaklarla çevrilmiştir.

Bekdemir Cami sadece mimarisiyle değil, içerisinde bulunan bal kovanı ve hikâyesiyle de ilgi çekiyor. Cami imamı Kemal Taşkın, tarihi caminin mihrabında zamanında arıların bal yaptığını ve bu balların satılarak camiye halı ve gaz lambası alındığını, cami görevlisinin maaşının da balların satılmasından elde edilen paradan karşılandığını Anadolu Ajansı muhabirine anlattı. Mihrap üzerindeki özel bölmeyi açarak, kurumuş bal peteklerini gösteren Taşkın, arıların caminin dış bölümünden içeri girerek bal yaptıklarını, içerideki kapak açılarak peteklerin alındığını belirtti. Peteklerden yılda 150 kilo bal alınıyormuş. Bu bal satılarak hocanın maaşı, caminin giderleri karşılanıyor, üste kalan parayla köylülere ziyafet veriliyormuş.

Çakallı Çivisiz Camii: Kavak ilçesi, Taş Köprü'nün kuzeybatısında yer almaktadır. Caminin harime açılan kapısının üstünde, nesih harflerle Osmanlıca ve Arapça yazılmış olan kitabede Hicri 1296 / Miladi 1879 vakfiyede ise Hicri 1299 / Miladi 1882 şeklindeki tarihlere bakarak caminin yenilenmesinden 3 yıl sonra vakfiyesinin hazırlandığı düşünülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün arşivinde 1882 tarihli vakfiyesindeki ifadeler caminin Kasımzade Ahmedi Sufi Efendi tarafından yenilendiğine işaret etmektedir. Tümüyle ahşaptan yığma tekniği ile inşa edilmiştir ve tek katlıdır. Son cemaat yeri revakıda dâhil olmak üzere içten düz tavanla örtülen cami, dıştan kırma çatı ile kaplanmıştır.  Kuzeydeki giriş tarafı güney cepheden daha düşük kottadır.

Yörgüç Paşa Camii: Kavak İlçesi, Çarşı İçi Mahallesi, Bağdat Caddesi’nde bulunan cami Osmanlı Dönemi eseri olup, Osmanlı Vezirlerinden Yörgüç Paşa tarafından yaptırılmıştır. İlk yaptırılan cami ahşaptandır, daha sonra ahşap cami yıkılarak yerine kesme taştan bugünkü cami yaptırılmıştır.

Yapının kesin yapılış tarihi bilinmemekle beraber, minaresi Selçuklu ve Osmanlı minarelerine benzememektedir. Yerel rivayetlere göre caminin yerinde önceden bir kilise olduğu, minaresinin de kilisenin kulesi olduğu söylenmektedir. Yapı oldukça iyi korunmuş durumdadır. Cami kırmızı Ankara taşı (andezit) tuğla malzemeden kubbesiz beşikörtülü olarak inşa edilmiştir. Yapının mimarisi kesme taştandır. Dikdörtgen planlı olan yapı tek katlıdır. Caminin ön kısmına sonradan bir sahanlık eklenmiştir. Alt kısmında ise çeşmeler vardır.

Salıpazarı İlçesi;

Şehitler Cami: Salıpazarı ilçesi, Karayonca mahallesi, İncegiriş mevkiindeki küçük bir mezarlık içerisinde yer almaktadır. Ahşap Camiinin mülkiyeti köy tüzel kişiliğine aittir. Yapı bölgede Şehitler Camii adıyla anılmaktadır. Bugün hizmete kapalı olan ahşap camii küçük onarımlarla aktif hale getirilebilecek durumdadır.

Çantı tekniğinde 18. yy’da inşa edilen camii mimari olarak kare bir plan göstermektedir. Yığma olarak kurulan camide zemin iri taşlar ve kütükler üzerinde yükseltilerek duvarlar köşelerde kurt boğazı geçme tekniği ile tutturulmuştur. Camii 7,30 m x 7,55 m ölçülere sahip harim ve kuzeyinde yer alıp sonradan kapatılmış olan 1,60 m enindeki sundurmadan oluşmaktadır. Yapının, alandaki şehit mezarları nedeniyle mevcut yerine kurulduğu bilinmektedir. Salıpazarı ahşap camilerinde yaygın olarak görülen mihrap önü kubbeli camiiler grubundan olan yapıda iç mekânda boya ile elde edilmiş bir hareket göze çarpmaktadır. Harimde iç mekân açık yeşil – mavi tonda boyanmışken, yivli kubbede canlı tonlarda yeşil – mavi – kırmızı renkler kullanılmıştır. Dışarıdan iki katlı cephe düzenlemesi nedeniyle iki katlı yapı izlenimi veren caminin harimine kuzey yöndeki kapalı sundurmadan girilmektedir. Harim kapısı çift kanatlı olup sade bir işçilik göstermekte olup iki tarafında müezzin mahveli yer almaktadır. Girişin hemen sağından bir merdivenle kadınlar mahveline çıkılmaktadır.

Yöre halkınca önem verilen camii ile ilgili halk rivayetleri de bulunmaktadır. Sabah namazı esnasında camide bir grup askerin topluca namaz kıldığı ve dua seslerinin dışarıdan duyulduğu rivayet edilmektedir. Caminin bulunduğu bahçedeki eski mezarların bu alanların fethi esnasında şehit düşen askerlere ait olduğu inancı yaygındır. Şehitler sebebiyle caminin buraya inşa edildiği ve şehitler adıyla anıldığı bilinmektedir.

Tekkeköy İlçesi;

Çınaralan Kilise Cami: Tekkeköy İlçesi Delikli Kayaların eteklerinden tırmanıp, hayli dar ve bozuk yoldan ilerlendiğinde Çınaralan Köyü karşımıza çıkmaktadır. Buradaki kilisenin sadece bir duvarı kalmıştır. Köylüler de 1994 yılında kendi imkânlarıyla burada bir düzenleme yapıp, yapıyı camiye çevirmişlerdir.

Terme İlçesi;

Kesikkaya Mah.Mezarlık Camii

Ambartepe Tellipınar Kervansaray Cami

Ambartepe İlimdağ Camii

Ambartepe Hancılar Hanönü Cami

Ambartepe Mahallesi Gıbış Cami

Dağdıralı Mahallesi Camii: Terme İlçesi Dağdıralı Köyü'nde bulunan cami; dikdörtgen planlı, kırma çatılı, alaturka kiremitli ve geniş saçaklıdır. Yapının doğu cephesinden son cemaat yerine giriş sağlanır. Son cemaat yerinden ana mahfile giriş yuvarlak kemerli tek kanatlı ahşap kapı ile sağlanmaktadır. Yapının mihrabı oldukça sade bir görünüme sahip olmakla birlikte minberin korkuluklarında iç içe geçme geometrik şekiller görülmektedir.

Karacalı Mah. Ahşap Cami: Yapı Terme civarındaki en eski camilerden biri olup civar köylerin Cuma Camisi olarak inşa edildiği bilinmektedir. Yapının bir kitabesi bulunmamaktadır. Doğu duvarda ağaç zemine kazınarak nesih hatla Osmanlıca olarak Hicri 1112 tarihi yazılmıştır. Bu tarihten hareketle yapının Miladi 1700 / 1701 tarihlerinde yapılmış olabileceği düşünülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde yapıya ait 1905 tarihli bir vakfiye kaydından, yapının bu tarihte bir ölçüde elden geçirildiği anlaşılmaktadır. Yapı, taşlara oturan kalın kütükler üzerinde, kirişleme usulüyle ahşaptan yığma tekniği ile inşa edilmiş olup kırma çatılı ve alaturka kiremitle örtülüdür. Giriş kapısının üzerinde Arapça bir yazı mevcuttur. Yapının içinde ahşap taşıyıcılar bulunmaktadır.

Yeni Cami Mah. Ahşap Cami: Yeni Temre İlçesi, Cami Mahallesinde bulunan cami tamamen ahşap malzeme ile inşa edilmiştir. Camide mihrabın yanında Hicri 1259 / Miladi 1843 tarihi olduğu görülmüştür. Bu tarihin onarım tarihi olduğu yine muhtar tarafından da teyit edilmiş olup caminin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı dikdörtgen planlı, kırma çatılı, geniş saçaklı ve Marsilya kiremit örtülüdür. Caminin tabanı, kenarlarda ahşap kütüklerle ve iç kısımlarda taşlarla belirli yüksekliğe kaldırılmıştır. Cami ahşap sütunlarla desteklenmiştir, Mahfili ve minaresi yoktur.

Vezirköprü İlçesi;

Kale (Taşkale / Ayşe Hatun) Camii: Vezirköprü ilçe merkezinde, Taşkale Mahallesinde bulunmaktadır. İnşa kitabesi bulunmayan yapının batısında, avlu duvarının üzerinde, sonradan konulduğu anlaşılan iki satırlık bir kitabe bulunmaktadır. Vakıflar genel Müdürlüğü Arşivinde, Ayşe Hanım adına düzenlen, Hicri Ramazan 1107 / Miladi Nisan – Mayıs 1696 tarihli, dört sayfalık Osmanlıca vakfiyeye göre camii, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Yusuf Ağa kızı Ayşe Hanım tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyede camiden başka Ayşe Hanım’ın Vezirköprü’de inşa ettirdiği camiden (Toprakkale Camii) Taşkale içinde yaptırdığı bir çamaşırhaneden, çarşı içinde inşa ettirdiği “iki kıt’a” hamamdan, yaptırdığı bir takım çeşme ve bunların suyollarından söz edilmektedir. Vakfiyeye göre camii, yakınında bir veya daha fazla çeşme ve çamaşırhaneyle birlikte inşa edilmiştir.

1943 depreminde camiinin minaresinin ve son cemaat yeri kubbelerinin yıkıldığı, 1960’dan sonra aslına uygun olarak yenilendikleri anlaşılmaktadır. Minarenin orijinale benzetilerek yenilendiği düşünülebilir. 2006 yılında vakıflarca elden geçirilen yapı bakımlı bir vaziyette olup ibadete açıktır.

Namazgâh Camii: Vezirköprü ilçe merkezinde, Köprülüler Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Yapı, tarihi namazgâha 40 – 50 m mesafede bulunduğundan bu adla anılmaktadır. Caminin inşa kitabesi yoktur. Bazı yayınlarda bugünkü caminin yerindeki eski caminin köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı, 1906 depreminde yıkılarak sadece minber ve mihrabı kaldığı, 1915 yılında aynı yerde mahalle sakinleri tarafından şimdiki caminin yaptırıldığı belirtilmektedir. Köprülü Mehmet Paşa adına düzenlenen Hicri Zilkade 1061 / Miladi Ekim 1654 tarihli vakfiyede, paşanın kasabada inşa ettirdiği yapılar ve vakıflar arasında yapıdan söz edilmediği görülmektedir.

Yapı 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından elden geçirilerek güzel bir görünüme kavuşturulmuştur. Bu onarımda kuzey ve batısı caddelerle çevrilen caminin doğu bitişiğine sonradan eklenen bölüm kaldırılmıştır. Ayrıca yapının kiremit kaplı çatısı aktarılmış, yapının kuzeydoğu bitişiğinde bulunan çeşme de ön cephesi kuzeye bakacak şekilde 90 derece döndürülerek tamir edilmiştir.

Caminin kıble yönünde hemen yanı başında, ‘’Köprülü Mehmet Paşa Camii’’ adı verilen yeni ve büyük bir cami yaptırılmıştır. Namazgâh Camii’ne adını veren tarihi Namazgâh, yeni caminin kıble duvarına birkaç metre, Namazgâh Camii’ne ise yaklaşık 50 m mesafededir. Yapının giriş cephesinde, yarım boy briket duvarla çevrili küçük bir avlu son restorasyonda kaldırılmıştır.

Düz bir alanda inşa edilen caminin, dikine dikdörtgen şeklindeki harimi önünde, kapalı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Harim ve son cemaat yeri içten düz tavan, dıştan dört omuz kırma çatıyla örtülüdür. Cami duvarları içten ve dıştan sıvalıdır. Duvar köşelerinde, duvara gömülü halde ahşap dikmeler görülmektedir. Harimin kuzeyinde bir mahfil katı, son cemaat yerinin güneybatı köşesinde bir minare yer alır.

Taceddin Paşa (Kurşunlu) Cami: Vezirköprü ilçe merkezinde Çanaklı Mahallesinde bulunmaktadır. Çeşitli yayınlarda Taceddin Paşa ve Kurşunlu adlarıyla anılan camiinin inşa kitabesi yoktur. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan Hicri 27 Şaban 900 / Miladi 23 Mayıs 1495 tarihli üç sayfalık Arapça vakfiyesi ve tercümesinden anlaşıldığına göre yapı, Hacı Beyzade Mevlana Safiyyüddin oğlu İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Camii vakfiyenin düzenlendiği 1495 yılı civarında yaptırılmış olmalıdır. Vakfiyede yapı “imaret” ifadesiyle kaydedilmiştir ve gayet muntazam inşa edilen imaretin, üç bölümden oluştuğu belirtilmektedir. Buna göre, misafirlerin istirahatlarına yönelik her birinin önünde sofa bulunan iki odadan oluşan tabhaneler birinci bölümü, camii ikinci bölümü, mutfak, fırın, kiler, ambar ve diğer alet – edevat, ahır, abdesthane vs müştemilat ise üçüncü bölümü oluşturmaktadır. Günümüzde; duvarlarla çevrili geniş bir avlu içerisinde vakfiyede imaret olarak nitelenen camii ve tabhane bölümlerini içeren, önünde şadırvanı bulunan, yan mekanlı camii mevcuttur. Vakfiyede üçüncü bölümü oluşturan bölümlerin yerlerine ait işaret yoktur.

1943 depreminde camiinin mihrap önü kubbesi, son cemaat yeri ve minaresinin tamamen yıkıldığı, 1955 yılında mahalle sakinleri tarafından bazı tehlikeli kısımları da yıkılarak, orijinal duvarlar üzerinde, moloz taşla, ahşap tavanlı ve kiremit çatılı olarak yenilendiği, tabhane odaları, minare kaidesi, son cemaat yeri sütunları ve başlıkları ile ahşap kapı kanatlarının bu yıllarda orijinalliklerini muhafaza ettikleri anlaşılmaktadır. 1955 yılındaki onarımın basit oluşu ve yapının orijinaline uygun düşmeyişi sebebiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1989 yılında başlatılan, uzun yıllar durakladıktan sonra nihayet 2000 yılı civarında biten bir restorasyonla, camii orijinale uygun olarak restore edilmeye çalışılmıştır. Camii ibadete açık olup, bakımlı durumdadır.

Orta Cami (Yörgüç Paşa Cami): II. Murat’ın vezirlerinden Yörgüç Paşa tarafından 1431 yılında yaptırılmıştır. Vezirköprü İlçesi, Orta Cami Mahallesi’nde 100. yıl Caddesinde bulunan yapı 1943 depreminde yıkıldığından orijinal hali hakkında bilgi bulunmamaktadır. Yıkılan cami yerine 1944 yılında moloz taş duvarlı, ahşap çatılı, dikdörtgen planlı bugünkü cami yapılmıştır. Yeni yapılan caminin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır.

Yapı dıştan betonarme sıvalıdır. Önceki kolonlarla destekli kısmın altında eskiden cami avlusu olan ortasında sekizgen şadırvanın yer aldığı kısımdan çift kanatlı ahşap kapı ile yapıya girilir. Girişe göre sağ yandaki tek minarenin şerefesi de tek olup şerefe altı mukarnas işlemelidir. Minarenin külahı ise çinko kaplıdır.

Camiler

TÜRBELER

19 Mayıs İlçesi;

Fatma Çavuş Türbesi: 1897 – 1963 Samsun – Dağköy’de yaşamıştır. Fatma Çavuş Kurtuluş Savaşı yıllarında yörede bulunan tek Türk Köyü olan Dağköy'de bir avuç kadın yaşlı erkek ve çocuklarla çetin mücadeleler vermişti. Milli Mücadeleden sonra M. Kemal Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilen Fatma Çavuş davete katılamamıştı. Vefat tarihi olan 1963 yılına kadar Milli Bayramlarda geçit merasimine at sırtında katılmıştır.

Alaçam İlçesi;

Geyikkoşan Baba Türbesi: Alaçam ilçe merkezine yaklaşık 2 km uzaklıkta,  deniz kenarına yakın bir mevkide yer alır. Türbenin ilk olarak ne zaman yapıldığına dair şu an elimizde bir bilgi yok, ancak çeşitli dönemlerde türbede tadilatlar yapıldığı anlaşılıyor. Türbe çeşitli ağaçlarla çevrili bir koru içerisindedir. Halk arasında bu ağaçlara ayrı bir önem verilir, kesilmesi uygun görülmez.

Geyik motifi eski Türk destanlarında geçtiği gibi İslam menkıbelerinde de geçtiğini biliyoruz. Ülkemizin değişik yerlerinde geyiklerin konu olduğu efsaneler anlatılır. Bu efsanelerde Ermiş kimselerin, geyiklerle çift sürdüğü, yeni yapılan camilere ağaç taşındığı anlatılır. Mesela Alaçam Kaluk Demirci Köyünün tarihi ahşap camisi yapılırken geyiklerin camiye odun taşıdığı halk arasında söylenir.

Şimdi Alaçamda anlatılan efsaneye gelelim: “Geyikkoşan mevkii sık ve büyük ağaçlarla dolu bir ormandır. Bu ormanın orta yerinde ikamet eden bir Dede ve küçük bir tarlası vardır. Çevredekilerden habersizce eğittiği iki geyiğiyle tarlasını gizliden gizliye sürmektedir. Altın boyunduruk ve altın sabanıyla yine bir gün tarlada çift sürerken birkaç kişi tarafından görülürler. Yabancılardan ürken geyikler kontrolden çıkar ve dağa kaçarlar. Bu dağ bugün Kışlakonak Köyü (Gelemet) başlarında bulunan “Meydancık” dağıdır. Altından yapılmış Boyunduruk ve sabanın halen bu dağda bir yerlerde olduğuna inanılır.”

Efsane de yine Geyikkoşan Babayı geyiklerle çift sürerken gören kişilerin kör olduğu anlatılır. Geyikkoşan Baba türbesinin bulunduğu yerde her sene 6 Mayıs’ta Hıdırellez şenlikleri yapılır. Keşkekler pişirilir, gelenlere ikram edilir. Geleneksel yağlı güreşler düzenlenir. Bir gün sonra 7 Mayıs’ta Alaçam Kızlan yolu üzerinde bulunan Hüseyin Dede türbesinin yanında Hıdırellez şenlikleri yapılır. Çevre köyler bu şenliklere çok önem verir, o gün köylerde iş tutulmaz.

Bafra İlçesi;

Hızırbey Türbesi: Bafra İlçesinde bulunan yapı mimari özelliklerinden ve bazı belgelerden dolayı 14. yy’a tarihlendirilmektedir. Türbede eski Bafra Beyleri’nden Candaroğlu İsfendiyar Bey’in oğlu Hızır Bey’in mezarı bulunmaktadır. Yapı kare planlı olup moloz taşından harçla yapılmış ve üzeri kubbeyle örtülmüştür. Kubbeye geçiş Türk üçgenleriyle sağlanmaktadır. Türbe günümüze oldukça harap bir şekilde ulaşmıştır. Restorasyon faaliyeti halen devam etmektedir.

Havza İlçesi;

Şeyh Savcı ve Sultan Altunbaş Türbesi: Havza İlçesinde, Anadolu’daki son Selçuklu sultanı olan Mesud’un şehzadesi ve halefi, “Gazi Çelebi” diye meşhur olan Sultan Taceddin Altunbaş’a ait olduğu belirtilen türbenin kitabesi bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir. Ancak son Selçuklu sultanı olan Mesud’un oğlu olması ve 1344 yılında tanzim edilen vakfiyeden anlaşıldığına göre türbe 1300’lü yılların ikinci yarısına yakın bir zamanda inşa edilmiştir. Türbeye ait mezar, Selçuklu dönemine ait eski kesme taşlarla kaplanmıştır. Kesme taşlar işlemeli olup, mezar taşı başlıklıdır.

Kayıtlara göre, Sultan Taceddin “Küçük, Sultan Gazi” diye meşhurdur. Kayıtlar, Gazi Çelebinin 1344 yılında tanzim etmiş olduğu vakfiyesinde yer almaktadır. Bu vakfiyeden anlaşıldığına göre, Sultan Mes’ud oğlu olan Sultan Taceddin Altınbaş, Kur’an cüzlerinin okunması için, köyler vakfetmiştir. Şeyh Safinin Selçuklular döneminde Selçuklu Sultanlarının da önem verdikleri bir şahsiyet olması ve Selçukluların Anadolu’daki hâkimiyetleri sona erdiğinde, çok üzülüp hastalanan Tacettin Altınbaş’ın Şeyh Safinin yanına gelmek, hatta öldüğünde buraya gömülmek istediği bilinmektedir. Nitekim kayıtlarda Sultan Taceddin’in türbesi için şöyle yazılıdır: “Türbe-i Gazi Çelebi şehzade-i Sultan Mes’ud derkarye-i Umurbey, Nam-ı diğer Şeyh Savcı der- Simre-i Havza Tabi’i Amasya” (Sultan Mes’ud’un şehzadesi Gazi Çelebi’nin Amasya’ya tabi Havza Simre’sine bağlı Umurbey, diğer adıyla Şeyh Safi köyündeki türbesi). Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak amacıyla ziyaret edilmektedir.

Ak Mescit: Havza İlçesinde bulunan ve halk arasında “Zeyneddin bin Veli” şeklinde anılan türbe, batısındaki aynı adlı camiyle birlikte, camiye bitişik inşa edilmiştir. Türbe ve camiye ait bir inşa kitabesi bulunmamaktadır. Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihi adlı kitabına göre cami ve türbe, Selçuklu Emirlerinden Emir el- Hac Veliyyüddin bin Berekât Şah tarafından Hicri 647 / Miladi 1249 – 50’de yaptırılmış ve vakıfları düzenlenmiştir. Türbenin banisi olarak gösterilen Selçuklu Emiri Veliyyüddin’in ismine ise kaynaklarda rastlanmamaktadır. Cami ve türbenin tarihini aydınlatacak başka bir belgeye de ulaşılamamaktadır. Mevcut yapım plânı, duvar kalınlığı, işçiliği ve mimari elemanları bu tarihe uygun düştüğünden türbenin yapımı için kitapta verilen Hicri 647 / Miladi 1249 – 50 tarih söylenebilir.

Türbe; içten sekizgen, dıştan ise camiyle bitişmesi ve kuzeyinde bir giriş mekânı yer alması itibariyle, güneydoğu köşesi pahlı, dikine dikdörtgen şeklindedir. İçten sekiz köşeli, piramidal külah örtülü yapı, dıştan camiyle birlikte kırma çatıyla örtülüdür. Sıvalı sekizgen külah, pek muntazam değildir. Çatı, 1940 yılında kuzeye eklenen caminin çatısının devamı olarak yapılmıştır. Kuzey cephedeki kapıyla girilen türbenin, sekizgen kenarları, birbirine yakın ölçülerde, ancak aynı değildir. Kıble duvarında alt seviyedeki mazgal pencere, yapının altındaki cenazelik katına işaret etmektedir. Sekizgen yapının kuzeyinde yeni cami, batısında eski cami bulunmaktadır. Türbenin kuzeyi, doğu yönde yeni bir kapıyla girilen, enine dikdörtgen şeklinde olup, bir tür giriş olarak belirmektedir. Ancak bugün etrafını kapatan duvarlarla kendiliğinden oluşan bu kesimde, orijinalde ne tür bir düzen olduğu anlaşılamamaktadır. Yapının zamanla aldığı görünüm, türbe olduğu kanaatini vermekten uzaktır. Türbeye; tek kanatlı, iki panoya ayrılarak oymalarla bezenmiş ahşap bir kapıyla girilir. Eğilerek girilecek kadar alçak tutulan kapının eşiği, hafif yüksekçedir. Birbirinin simetriği dikdörtgen panolarda, ortada tüm panoyu kaplayan eşkenar dörtgen çerçeve içerisinde, “S” kıvrımlarıyla birlikte, stilize, bitkisel bir kompozisyon görülür. Barok karakterli iri kıvrımların ortasında, papatya benzeri stilize bir çiçek motifi yer alır. Panonun köşelerinde oluşan üçgen alanlarda, daireden dağılan ışık demetlerini hatırlatan, bir kompozisyon vardır. Ahşap yüzeyin oyulmasıyla kabartılan kompozisyonun üslubu, türbenin ilk inşasından çok sonralara; geç devir Batılılaşma dönemine işaret etmektedir. Sadece kıble yönündeki pencereden ışık alan yapının içi, bir hayli karanlıktır. Pencerenin yetersizliğiyle birlikte, duvarlar ve külahın kısa tutulması, yapının içinde basık bir etki uyandırmıştır. Türbede sanat değeri taşımayan iki sanduka bulunur. Ortadaki biraz daha büyük, kıble taraftaki küçük olan sandukalar, kabaca yapılmış olup, küçük olanın bir çocuğa ait olması beklenir. Zamanla elden geçirilen, halen beyaz alçıyla kaplı sandukaların, kimlere ait olduğu konusunda bir belge olmamakla birlikte, bani ve bir yakınına ait olabilecekleri akla gelmektedir. Duvarlarda içte dört köşede, 1.70 m yükseklikte taş kandillikler göze çarpar.

Rivayet olunur ki, kısa bir süre öncesine kadar türbe duvarındaki delikten bakıldığında Emir el-HacVeliyüddün Bin Berekat Şah’ın ayaklarının çürümemiş bir şekilde olduğu görülmekteydi. Ancak türbe içindeki sehpanın çökmesi nedeni ile artık görülememektedir. Yine rivayet olunur ki define aramak için türbeye giren kişiler define aramaya fırsat bulamadan başlarına gelen çeşitli belalar nedeniyle perişan olmaktadır. Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan “Dereköy Evliyası” veya “Zeyneddin bin Veli” olarak tanınan türbe ziyaret yeridir. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın(c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir. Genellikle erkek çocuk isteyen ve ruhsal bozukluğu bulunan hastalar türbeyi ziyaret etmekte ve Allah’tan (c.c) şifa ummakta, adaklar adamaktadır.

Ladik İlçesi;

Ayva Tekke Türbesi: Ladik İlçesi, Kirazpınar Mahallesi, Aydın Bükü Mevkiinde bulunan büyük bir mezarlık içerisinde yer alan türbe taş malzemeden inşa edilmiştir. Türbe kareye yakın bir plan sergileyip, 7,20 x 8,30 m ölçülere sahiptir. Çatı ahşap direklerle desteklenmiştir. Türbe içerisinde 9 adet mezar bulunmaktadır. Horasan Erenlerinden olduğu sanılan ve Evlad-ı Haydar Ali Baba Oğlu adıyla anılan Sivas Ali Baba Ocağı / Tekkesi ile soy bağı olan Seyyid Ahi / Akı Mehmet (ölümü 1876) Efendi, Eşi Neslihan / Tuluk Hatun ile evlat (Ahi Ali Efendi – Ölümü 1884) ve torunlarına ait mezar sandukaları bulunmaktadır. Yöre halkınca önemli bir ziyaretgâh olan Ayva Tekke Türbesinde Hıdırellez ve Dini günlerde kurbanlar kesilir. Seyyid Ahi / Akı Mehmet Efendinin aile kökeni Osmanlı Devletince “Hz. Muhammed” (sav) ile soy bağı onay görmüş (Seyyid / Şerif) Sivas Ali Baba Tekkesi / Ocağı ile ilişkilendirilmektedir.

Seyyid Ahmed-i Kebir Türbesi: Ladik ilçesinde bulunan türbe, 1118 yılında Basra şehrinde dünyaya gelen, Rifai tarikatının kurucusu Seyit Ahmet-i Kebir er-Rifai Hazretlerinin, büyük ihtimalle, torunlarından, halifelerinden, dervişlerinden, müritlerinden veya müntesiplerinden (bağlılarından) biridir. 1182 yılında vefat etmiş ve bu türbeye defnedilmiştir. Mezarlık içinde bulunan türbe, kesme taş ve tuğladan yapılmış ve içinde 7 sanduka bulunmaktadır. Yapı kare planlı ve sivri çatılıdır. Taş, tuğla karışımı örgü sistemi ve mimari üslubu ile türbe Beylikler Dönemi Mimarisi özelliklerini taşımaktadır.

Tekkeköy İlçesi;

Şeyh Zeynüddin Türbesi: Şeyh Yusuf Zeynüddin, Anadolu Selçuklu Devleti zamanında yaşamış büyük İslâm velisidir. Gavs-ı Azam Şeyh Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin torunudur. Şeyh Kutbüddin Hazretlerinin kardeşidir. O zaman Bizans Devletinin hâkimiyeti altında bulunan yerleri İslamiyet’e açmak için çalışan bu büyük İslam mücahit ve mutasavvıfı, bugünde kabristanının bulunduğu bu yöreye gelmiş ve burada bir Tekke açarak devamlı kazan kaynatıp fakirleri, yolcuları ve düşkünleri doyurmuştur. Zamanla bu tekke etrafında bir köy doğmuş ve bugünkü adı ile Tekkeköy meydana çıkmıştır. Tekkeköy ismini bu tekkeden aldığı bilinmektedir. 1285 yılında tekkenin yanına Tekkeköy cami inşa edilmiştir. Şeyh Yusuf Zeynüddin Hazretlerinin 1200 ila 1330 yıları arasında yaşamış olduğu tahmin etmektedir. Tekkeköy ilçe merkezinde adını taşıyan Cami yanında bulunan türbe ilçeye gelenler tarafından ziyaret edilen dini mekânların başını çekmektedir.

Terme İlçesi;

Bazlamaç Hoylan Mah. İnusu Türbesi: Terme İlçesi, Bazlamaç Beldesi, Hoylan Mahallesi, Yavuz Sokak’ta yer alan türbe “Hüseyinoğlu Türbesi” adıyla da bilinmektedir. Geniş bir ağaçlık alanın içinde yer alan yapı tamamen bölgedeki ahşap camilerin kuruluş tekniğinde inşa edilmiştir. Derinlemesine dikdörtgen plan sergileyen türbenin zemini iri taşlar üzerine oldukça büyük boyutlu kütüklerin belirli aralıklarla dizilip yerleştirilerek yerden 80 cm yükseltilerek nemden etkilenme oranının en aza indirgenmesi sağlanmıştır. Bu kütükler üzerine iri kirişlerin atılıp döşemenin tahta ile kaplanması, kestane cinsi kalın kütüklerin yontularak ve üst üste yerleştirilerek birbirlerine bağlanması sonucu beden duvarları oluşturulmuştur.

Türbede zaman zaman tadilat yapıldığı ahşap malzemedeki değişim ile alaturka kiremitlerle değiştirilen Marsilya kiremitlerden ve boya ile yazılmış 1999 yılında tadilat gördüğü ibaresinden anlaşılmaktadır. Kuzey – Güney doğrultusunda, boyuna düzlemeli, dikdörtgen plan sergileyen türbe, mescit olarak da kullanılan giriş bölümü ile defin bölümünden oluşmaktadır.

Cüneyd-i Bağdadi Türbesi: Cini Bağdad adı ile de tanınır. Terme İlçesi, Dibekli köyündedir. Biri yukarıda, diğeri aşağı düzlükte iki adet türbe vardır. Yapı olarak basittir. Sanatsal değeri yoktur. Türbe ile ilgili söylenti şöyledir; İslam ordularıyla Samsun önlerine gelen Cüneyd adlı yiğit, düzlükte savaşırken kolunu yitirir. Savaşa savaşa bir tepede şehit düşer. Kolunun ve bedeninin düştüğü yerlere birer türbe yapılır. Daha sonra kol gövdenin yanına gömülür ama ertesi gün kolun eski yerine döndüğü görülür.

Türbede yatan şahıs hakkında değişik görüşler vardır. Bunlardan önemlisi, Cüneyd-i Bağdadi Hazretleridir ki, bu şahsın mezarının Irak’ta olduğu bilinmektedir. Bir görüş de, Bağdadi Haydar adlı bir emir olduğudur ki, Cüneyd-i Bağdadi’nin kelime anlamının Bağdatlı asker olduğu, askerin adının ise Haydar olduğu diğer türbe ve mezarlardaki şahısların Haydar’ın askerleri olduğu bir savaş esnasında şehit oldukları yolundadır.

En uygun görüş ise bu şahsın Canik Emiri Cüneyd Bey olduğudur. Cüneyd Bey Selçuklu soyundan olup, Kubadoğlu sülalesindendir ve dönemin Samsun hâkimidir. Şehzade Çelebi Mehmet’in tekrar Osmanlı hükümdarlığını kurduğu sırada Cüneyd Bey’in serbest kalmasına izin vermiş fakat daha sonra Amasya Valisi Hamza Bey üzerine gönderilerek büyük mücadeleler yaşanmış, Cüneyd Bey sığındığı Terme dağlarında öldürülmüş ve oraya gömülmüştür. Diğer mezarlar ise Cüneyd Bey’in askerleridir. Türbede dokuz metre uzunluğunda sanduka vardır.

Türbeler

KİLİSELER

Ayaklıalan Kilisesi: Asarcık İlçesi, Ayaklıalan Köyü’nde köyün ortasında etrafa hâkim bir tepe üzerinde yer alan kilise, 10 x 10 m ölçülerinde olup kare planlıdır. 19. yy başlarında yapıldığı tahmin edilen kilise, doğa koşulları ve insan eliyle büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Kilisenin çatısı çökmüş ancak beden duvarları oldukça sağlam durumdadır. Apsisindeki ve güney duvarındaki renkli süslemelerin hala canlılığını koruduğu görünmektedir.

Mater Dolorosa Kilisesi: İlkadım ilçesi, Ulugazi Mahallesinde yer almaktadır. 1846 yılında yapılmış, 1885 yılında Mater Dolorosa kilisesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. İbadete ve ziyarete açıktır.

Antyeri Kilisesi (Andreanadon Kilisesi): Tekkeköy ilçesinde bulunan yapı aslen kilise olarak yapılmış ancak sonradan camiye çevrilmiştir. Dikdörtgen planlı, kesme taş malzemeli ve kırma çatılı olan caminin güney – batı köşesinde çan kulesi bulunmaktadır. Bölgedeki sağlam durumda olan ender kiliselerdendir. Mimari yapısı ve çan kulesi korunmuştur.

Kutlukent Altınkaya Kilisesi (Kelkaya Kilisesi): Tekkeköy ilçesinde bulunan yapı Ordu Perşembe Yason Burnu’ndaki kilise ile eş dönemdir. Tamamen taş örgü sistemi ile yapılmış bir kilisedir. Akustik için kullanılan küplerin taş örgünün arasına yerleştirilmesi ve mimarisi dikkat çekmektedir.

Aşağıçinik Ak Kilise: Tekkeköy ilçesi Aşağıçinik mahallesinde bulunan ve Ak Kilise adıyla bilinen tarihi yapı mimari yapısı ile bölgedeki diğer kiliselerden farklı özellikler göstermektedir. 

Kiliseler

KÖPRÜLER ve ÇEŞMELER

Taş Köprü: 19 Mayıs ilçesi, Yörükler beldesinin Kalaba Mahallesindeki taş köprü 19. yy Osmanlı eserlerindendir. Taş malzemeyle yapılmış olan köprünün önemli bir kısmı toprak altında kalmıştır. Basık kemerli, tek gözlü, düzgün kesme taştan yapılmıştır. Küçük boyutlu köprünün bazı bölümlerinde sonradan tuğla malzeme ile kullanılarak onarımlar yapılmıştır.

Tarihi Çarşamba Köprüsü: Yeşilırmak’ın iki yakasına yayılmış olan Çarşamba’da 1890 yılına kadar ulaşım kayıklarla sağlanıyordu. Halk dilinde “öte geçe – beri geçe” olarak adlandırılan yakaları büyük kayıklar bir araya getiriyordu. Özellikle Şubat ve Haziran ayları arasında suların yükselmesiyle birlikte kolaylaşan ulaşım, karşıya geçirilecek hayvanı olanlara ise aynı nispette güçlük getiriyordu. İki yakanın buluşturulması amacıyla yapılan tahta köprü, ilçenin geleceğine şekil veren etkenlerden birisi haline geldi. “Çarşamba Araştırmaları” adlı kitapta 1313 tarihli Trabzon Vilayet Salnamesinin ahşap ve cesim bir köprüden bahsettiği yazıyor. Dayanıklı olmadığı için sık sık yeniden inşa edilen köprüden 1914 yılı itibariyle 45 kuruş geçiş ücreti alınıyordu. Köprü geçişlerinden elde edilen gelir ise Muvazene-i Hususiye’ye aktarılmaktaydı.

Çarşamba’nın bu ilk köprüsü, yetersizliği sebebiyle fayda vermiyordu. Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar’ın aktardığına göre, yenilenme hareketini Mustafa Kemal Atatürk başlatmıştır. Atatürk, 1930 yılındaki Samsun gezisinde Çarşamba’ya modern bir köprünün kazandırılması için zemin etüdünün yapılmasına onay vermiştir.

Türk mühendisleri ve işçileri tarafından 1931 yılında yapımı tamamlanan Yeşilırmak Köprüsü Türkiye’nin en uzun köprüsü unvanına da sahip oluyor. 10 gözlü, 12 ayaklı ve 270 metre uzunluğundadır.

Çakallı Koca Köprü: Samsun İli, Kavak İlçesi'nde bulunan köprü, Çakallı ve Çalbaşı Köyleri arasında, iki köyü ayıran Karga Deresi üzerinde yer almaktadır. 19. yüzyıl Osmanlı yapısıdır. Eski Ankara – Samsun yolu üzerinde bulunmaktadır.

Köprü tek kemerlidir ve uzunluğu yaklaşık 25 m, genişliği yaklaşık 6 m ve kemer açıklığı da yaklaşık 6 m’dir. Kemerden ayağa geçiş köşeyle belirginleştirilmiştir. Köprü düzgün kesme taştan yapılmıştır. Ancak sağ tarafta kemer açıklığının köşesindeki tahrip olmuş kısımlardan köprünün moloz taş ve harç karışımıyla inşa edilip, üzerinin kesme taşla kaplandığı anlaşılmaktadır. Yine sağ tarafta taşların sökülmesi suretiyle yapılan tahribat gözükmekle birlikte esas tahribat köprünün sol tarafındadır. Zira bu kısım taşlarının sökülmesi ve bitki örtüsüyle kaplanması nedeniyle oldukça aşınmış durumdadır. Köprünün kenarları korkulukludur.

Çakallı Köprüsü: Samsun’un Kavak ilçesinin Çakallı Köyü eski Ankara yolu üzerinde Tersakan çayı üzerine kurulmuş çift gözlü bir kemer köprüdür. Kitabesinde 1882 yılında yapıldığı yazmaktadır. Köprü halen araç trafiğine açık ve sağlam bir durumdadır. Düzgün kesme taştan yığma olarak yapılmış yüksekliği yaklaşık 6 – 7 m, kemer açıklıkları ise 3 m civarındadır. Ortada kemerleri taşıyan ayak dere yatağına kenarlardaki taşıyıcılar ise toprak zemine oturtulmuştur.

Tarihi Akçay Köprüsü: Terme ilçesi, Akçay mahallesi, Akçay çayı üzerinde bulunan kemerli köprü “korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı” olarak tescil edilmiştir. Köprü 1940 yılında Almanlar tarafından 3 kemerli olarak yapılmış, 1965 yılında yaşanan büyük selle bir kemeri yıkılıp iki kemerli kalmıştır.

Tekkekıran (Vezirköprü) – Kayabaşı (Havza) Köyleri Sınırında Kurt Köprü: Vezirköprü – Havza sınırını çizen İstavloz Çayı üzerinde, Vezirköprü’ye bağlı Tekkekıran Köyü ile Havza’ya bağlı Kayabaşı Köyü arasında yer almaktadır. İnşa kitabesi bulunmayan köprünün, ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Köprünün mimari görünüşü, malzeme ve teknik özellikleri, erken dönemlere işaret etmektedir.

Yapı güneybatı – kuzeydoğu doğrultusunda uzanan vadinin dar bir yerinde, kayalık iki yaka arasında kurulmuştur. Boyu 87 m, genişliği ortalama 4,6 m, yüksekliği 13,5 olan köprünün ortasında bulunan ayak üzerinde sivri kemerli iki göz yapının esasını oluşturur. Bunların doğusunda, daha küçük, sivri kemerli bir başka göz, batıda ise küçük sivri bir boşaltma kemeri görülür.

Genel ölçüleri ve kemer açıklığıyla etkileyici bir görünüm veren köprünün inşa malzemesi ilginçtir. Zeminden yaklaşık 5,5 m’ye kadar taş, bunun üstünde ise bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla kullanılmıştır. Aşağı kesimlerdeki kimi kaba yontu, kimi düzgün taşlar arasında Roma veya Bizans’tan devşirilmiş kimisi bezeli olan taşlar görülmektedir. Genel olarak bakıldığında, taş sıralarında ve taş boyutlarında bir düzensizlik dikkat çekmektedir. Taşlarda beyaz, kiremide çalan kırmızımtırak bir renk ve az miktarda siyah görülmektedir. Ortadaki büyük kemerlerin karnında üzengi hizasından başlayarak yukarıya doğru periyodik aralıklarla sağ ve sol kenarlarda karşılıklı olmak üzere 0,2 m civarında delikler görülmektedir. Deliklerin ayrım gözetmeksizin hem taş, hem de tuğla sıralarına denk düştüğü dikkat çekmektedir.

Ali Bey Çeşmesi: Bafra ilçesi, Cumhuriyet Mahallesi’nde yer alan çeşme, geç Osmanlı dönemine ait olup bir meydan çeşmesidir. Cadde üzerinde bulunan yapı düzgün kesme taştan yapılmıştır. Ön cephesi önde iki sütun, arkada iki yarım sütunla taşınan yuvarlak kemerlidir. Sütun başlıkları zikzak motiflerle süslüdür. Duvarda işlemeli bir çerçeve içinde 8 satırlık bir kitabe olup ortadan dikine çizgiyle ikiye ayrılmıştır. Çeşmenin üst kısmı düzdür.

Köprü ve Çeşmeler

TARİHİ YAPILAR (Konak – Ev – Han – Medrese – Bedestan)

Kitaplı Konağı: Alaçam ilçesinde bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda Kitaplı Konağı üzerinde yapım yılına dair her hangi bir tarihleme bulunmamıştır. Ancak plan özellikleri ve mimari elemanları açısında değerlendirildiğinde; balkon kullanımı, pencere sövelerindeki eğrisel söve başlıkları, merdiven tipi ve Osmanlı Barok üslubunun izlerini taşıması, ıslak hacimlerin yapı içinde yer alması ve sofada yer alan lavabonun gösteriş öğesi olarak yapıya 19. yy sonlarında girmesiyle birlikte yapının yaklaşık 1890 yıllarında inşa edilmiş olabileceğini düşünmektedir. Ayrıca yakın çevredeki aynı üslupta yapılmış yapılardan birinin bahçesinde yer alan çeşmenin kitabesinde çeşmenin 1899 yılında yapıldığı yazmaktadır. Bu yapılarında hemen hemen çeşmeyle aynı dönemde yapıldığını düşündürmektedir.

Ahşap Ambarlar: Gerek yapı tekniği bakımından gerekse ahşap süslemeleri bakımından Türk oyma sanatının izlerini taşıyan Alaçam ahşap ambarları, her dönem ilgi görmüştür.

Alaçam ilçesi köylerinde yoğun olarak karşılaştığımız ahşap ambarların yapım tekniğini kısaca incelediğimizde;  bölgede yoğun bir şekilde bulunan çam ağacından imal edilmiş, ahşap perdelerin birbirine geçirilmesi suretiyle çantı tekniğinde yapılmış, köşeler kurt boğazı geçme yöntemiyle bağlanmıştır. Ambarlar genellikle kareye yakın bir form göstermektedirler. Üzerleri kırma çatı ile kapatılmış, çatının orijinalinde alaturka kiremit ile kapatılmış olduğunu düşünmekteyiz. Ambarlar arazi yapısı ve sağlamlık kazandırmak amacıyla toprak zemine bağlanmış diğer kısımlar ise tomruklardan oluşturulan platform üzerine oturtulmuştur. Platform üzerine oturtulması arazi yapısının engebeli olmasının yanında Karadeniz bölge itibarı ile nemli bir havaya sahip olduğundan ambar içindeki ürünün bozulmasını önlemek hem de istenmeyen canlıların ambar içerisine girmesini engellemeyi amaçlanmıştır.  Ambar kapılarına ayrı bir önem verildiği gözlerden kaçmamaktadır. Ambar kapılarının ahşap oyma ve ahşaba farklı şekiller vermek suretiyle süslendiği görülmektedir. Kapılarının metal kabaralar ve çiçek motifleriyle bezendikleri de gözlenmektedir. Ambarların çatı kısımlarında geometrik bezemeler ve çiçek motiflerine de rastlanmaktadır.  Günümüzden 100 – 150 yıl öncesinde yapılan bu ambarların küçük onarımlarla hala kullanıldıklarını görmekteyiz.  Ayrıca ambarların üzerinde yer alan harf ve rakamlardan onların daha önceki yerlerinden taşınma suretiyle şimdi bulundukları alanda yeniden inşa edildiklerini yöre halkının günlük hayatlarında ne kadar değerli olduklarını tespit etmiş oluyoruz.

Tarihi Bedestan Çarşısı: Çarşamba ilçe merkezinde Doğuyaka Uzun Çarşı içerisinde bulunmaktadır. Çarşı, Osmanlı yapısı olup, 1826 yılında yapılmıştır. İki katlı, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Ortada boydan boya bir hol, iki tarafta dükkânlar yer almaktadır. Kesme taş ve moloz taştan dikdörtgen planlı ve iki katlı olarak yapılmıştır. Üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Yapının girişi yuvarlak kemeri olup buradan hol kısmına oradan da dükkânların sıralandığı avluya geçilmektedir. İlk yapıldığı yıllarda kuyumcular çarşısı olarak hizmete açıldığı rivayet edilen Çarşı, ziyaretçilerin ilgisini hala çekmektedir.

Acem Tekkesi: İlkadım ilçesi, Selahiye mahallesi, 100. yıl bulvarında yer alan bina Zemin+1 katlıdır. Yapının birinci katına iki taraflı merdivenlerle çıkılmaktadır. Bu katın giriş kapısı yuvarlık kemerli ve de gösterişlidir. Eski Türk mimarisinin örneği olan yapı kareye yakın planlı olup yığma tuğladan inşa edilmiş, piramit çatılı bir yapıdır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber yaklaşık 1850 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Dönemin yabancı kökenli tüccar vb kişilerin konaklama yeri olarak kullanılmıştır. 2005 yılında restore edilerek İlkadım Belediyesi hizmetine verilmiştir. Bina sohbet ve kültür evi olarak hizmet vermektedir.

İlkadım Bedestan Çarşısı: İlkadım İlçesinde bulunan yapı uzunca bir sokağın sağında ve solunda karşılıklı dizilmiş dükkânlar ve aralardaki kapılardan oluşan yapı, mimari tarzıyla arasta tanımına uymaktadır. Yapının kitabesi bulunmadığından kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber 1807 ile 1818 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bedesten toplam 40 adet ve halen hizmet dükkândan meydana gelmiştir.

Havza İmarethane ve Aşevi: Havza İlçesi, İmaret Mahallesi’nde,  kaplıcaların batısında bulunan imaret binası, 1429 yılında II. Murat zamanında Amasya Valisi Yörgüç Paşazade Mustafa Bey tarafından yaptırılmış. Uzun yıllar fakirler, dervişler, askerler burada yemek yemişler, misafir olmuşladır. Sonraları imaret yıpranmış, kubbeleri yıkılan bina zamanla harap olmuş. 1938 yılında restore ettirilen bina o haliyle günümüze kadar gelmiş. 1940 yılından 1982 yılına kadar “İlçe Halk Kütüphanesi” olarak kullanılan bina, 2007 yılında restore edilerek halen amacına uygun olarak kullanılmaktadır.

Taşmektep: Havza İlçesinde 1911 yılında eğitim binası olarak yapılan ve halkın toplantı salonu olarak kullandığı bu bina ilk müdafa-i hukuk cemiyetinin ve İzmir’in işgali üzerine Havzalılar’ın kurduğu Redd-i İlhak Derneklerinin temellerinin atıldığı yerdir. Tarihi değer olarak koruma altına alınan bina günümüzde İlkokul olarak hizmet vermektedir.

Taşhan (Çakallı Han): Mustafa Kemal Atatürk’ün 25 Mayıs 1919 günü Samsun’dan Havza’ya giderken izlediği “Atayolu” üzerinde bulanan, 800 yıllık tarihi Çakallı Han, Karadeniz ticaret kervan yolunun önemli menzillerinden birisidir. 13. yüzyılda inşa edilen yapı, Selçuklu Kervansaraylarının Samsun’daki tek örneğidir. Taşınmaz ortada daha yüksek tonozlu bir mekân ile yanlarda yine tonozlu olan 2 mekândan oluşan üç bölümlü bir yapıdır.

Giriş yüksek bir kapı açıklığından sağlanmaktadır. Cephe tamamen düzgün kesme taştan ve harçsız olarak yapılmıştır. Ancak duvardaki tahribattan, bu tabakanın kaplama olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü alttaki tabakada moloz taş ve harç kullanılarak yapılmış duvar örgüsü yer almaktadır. Ortadaki büyük tonozlu mekânın içi de düzgün kesme taştan yapılmıştır.

Yapı plan özelliği yönüyle karma tip hanlar grubuna girer. Yapı kapalı avlusu, taş tezyinatlı portalı, payelerle desteklenmiş beşik tonoz ve üç sahınlı planı ile Selçuklu Dönemi Kervansarayı özellikleri taşır. Yapı 1650 yılında onarım geçirmiş ve yapıya Osmanlı Dönemi özellikleri taşıyan mimari öğeler eklenmiştir. Yapının giriş portalinin yanındaki yarım yıldız süslemeleri bu durumu kanıtlayan bir özelliktir. Hanın ayakta kalan kapalı bölümünün önünde yıkılmış bir avlu daha olduğu sanılmaktadır.

Abdullah Derici Konağı: Vezirköprü İlçesi, Ortacami mahallesi Mahkeme önü sokaktaki tarihi evler arasında bulunan konak Hicri takvime göre 1219 (Miladi 1804) yılında Eski belediye başkanlarından merhum Abdullah Derici’nin babası tarafından yaptırılmıştır. İki katlı konak zemin katta mutfak hol sergi odası, kiler ve günlük oda olarak döşenmiş. İkinci katta beş adet oda ve yine geniş bir hol haremlik ve selamlık bölümleri olarak ikiye ayrılmıştır.

Zemin katta bulunan kiler olarak kullanılan bölümün konağın hükümet konağı olarak kullanıldığı dönemde günlük nezarethane olarak kullanıldığı bilinmektedir. Konağa ait asıl eşyalar yanında Vezirköprü İlçesi, Susuz mahallesinde dokunan kilimler, heybeler ve çanta görselleriyle zenginleştirilmiş olup tarihi bir Vezirköprü evini tanıtmak üzere dekore edilmiştir.

Vezirköprü (Köprülü) Bedesten Ve Arastası: Yapı Vezirköprü ilçe merkezinde, Orta Camii Mahallesinde, Orta Camii ile Çifte Hamam arasında bulunmaktadır. Çeşitli yayın, belge ve halk nazarında “Köprülü”, “Fazıl Ahmet Paşa” şeklinde adlandırılan yapıların inşa kitabesi yoktur. Evliya Çelebi, bedesteni çeviren arastadan bahsetmeksizin, bedestenin Hacı Yusuf Ağa hayratı olduğunu bildirmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde, Ayşe Hanım adına düzenlenen, Hicri Ramazan 1107 /Miladi Nisan – Mayıs 1696 tarihli, dört sayfalık Osmanlıca vakfiyede adı sık sık geçen bedesten ve arastaya ait dükkânların vakfiye tarihinden önce inşa edildiği anlaşılmaktadır. Vakfiyede, Ayşe Hanım’ın Vezirköprü’deki vakıf eserlerine gelir sağlayan taşınmazlar arasında görülen bedesten ve arastanın inşa ve banisine ışık tutacak bir bilgi bulunmaz.

Bedesten Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından; 1950, 1969, 1975, 1998 yıllarında onarılmıştır. 1990’lı yıllarda tütün deposu olarak kullanılan bedestenin, yine bu yıllarda kuzeydeki hariç olmak üzere, kapılarının önündeki eyvanların kapatılarak dükkân olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. 1998 yılı civarındaki restorasyonda, kapı önlerindeki muhdes dükkânların kaldırılarak, kapılar özgün görünüme kavuşturulmuştur. Sadece bedesten ve bedestenin güneydoğu ve batı kenarları karşısındaki dükkânlar ile bu kesimlerdeki taç kapıları içeren restorasyonda o yıllarda sac olan çatı kaplamasının kurşuna dönüştürüldüğü, belirttiğimiz kesimlerdeki dükkân saçaklarının orijinale uygun olarak yenilendiği, dükkân kepenklerinin orijinalde olduğu gibi ahşap camekân yapıldığı, duvarların elden geçirildiği anlaşılmaktadır. Bedestenin zeminine ve sekisine beton dökülerek düzlenmiştir.

Halen şehrin ticari merkezi konumunda bulunan külliyenin, bedesten haricindeki tüm dükkânları faaliyetlerine devam etmektedir.

Bedesten ve arasta; yaklaşık 77 x 55 m ölçüsünde, geniş bir alana yayılan büyük bir ticari site / külliye oluşturmaktadır. Külliyenin kuzeyinde sokak karşısında Orta Camii, güneybatı bitişiğinde Çifte Hamam, doğusunda Hükümet Konağı, batısında yol karşısında Üzüm Hanı bulunmaktadır. Yapının bulunduğu alan doğudan batıya doğru, hafifçe alçalmaktadır. Külliyenin merkezini, dış cepheleri dükkânlarla sarılı, cephe ortalarında birer kapısı bulunan, dört kubbeyle örtülü bedesten oluşturmakta, bunun dört yanındaki arasta sokaklarının gerisinde ise arastayı oluşturan dükkânlar sıralanmaktadır.

Bedestenin duvarlarında büyük ölçüde moloz taşı kullanılmış olup; içte, kemerlerin başlangıcına kadar yer yer tuğlaların da görüldüğü örgüde, ana malzeme moloz taştır. Ancak kapı çerçevelerinde düzgün kesme taşla birlikte iri devşirme blok taşlar görülür. Duvarların üst hizasında pencereler vardır ve bu pencerelerde de düzgün kesme taş işçilik göze çarpar.

Bedestenin içinde yalın bir hava hâkimdir. Etkileyici büyük bir boşluk hissi uyandıran yapıya girilince ilk bakışta, ortadaki ayak ve çevresindeki seki dikkat çeker.

Fazıl Ahmet Paşa (Köprülü / Taş / Kurşunlu) Medresesi: Vezirköprü ilçe merkezinde, Fazıl Ahmed Paşa Mahallesinde bulunmaktadır. Bulunduğu mahalleye adını veren yapının inşa kitabesi yoktur. Abdizade Hüseyin Hüsameddin medresenin Fazıl Ahmed Paşa tarafından yapıldığını belirtir. Paşa’nın sadarette bulunduğu Miladi 1661 – 1676 yıllarını inşa tarihi olarak kabul etmek mümkündür.

Medresenin 1943 depremini hafif çatlaklarla atlattığı, orijinalde kurşunla kaplı çatının kurşunlarının sökülerek önce kiremitle, ardından 1974’deki onarımda bakırla kaplandığı bilinmektedir. Yapı 1964 yılından beri, İlçe Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Yeni fonksiyonunu ifa ederken yapıya zarar verilmemiştir. 2010 yılı civarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir restorasyonla yapı elden geçirilmiştir. Bu sırada avluyu çeviren revaklara yeni bir camekân çekilmiştir.

Kuzeyden güneye doğru hafifçe alçalan meyilli bir alanda kurulan yapının kuzey cephesi sokağa, diğer cepheleri duvarlarla çevrili avluya açılmaktadır. Tipik açık avlulu medrese semasında inşa edilen yapı dört yanı revaklarla çevrili dikine dikdörtgen şekildeki şadırvanlı bir avlu, avlunun kuzey ve güneyinde karşılıklı, altışardan on iki hücre ve doğuda ana bünyeden dışa taşırılan büyükçe bir dershane-mescitten oluşmaktadır. Dershane, hücreler ve revakların hücrelerin önüne gelen kuzey ve güney kolları kubbe, revakın doğu ve batı kollarının ortalarda tekne tonoz, yanlarda oval kubbeler görülmektedir.

Yapının dış cephesinin tamamında, avluya bakan iç kesimlerde ise; kapı, pencere, dolap ve ocak nişi çevreliklerinde muntazam kesme taş işçilik görülür. Dershane ve hücrelerin içi ve avluya bakan yüzeyler sıvayla kaplıdır. Ocak bacalarında tuğla kullanılmıştır. Doğu – batı doğrultusunda uzanan 37,6 x 30,1 m boyutlarındaki yapının girişi batıdadır. Batı cephenin ortasında ana kapı, bunun solunda ise küçük bir başka bir kapı yer alır. Doğu ve güney cephesinde dikdörtgen açıklıklı pencerelerden başka hareketli bir unsur görülmez. Pencere açılmayan kuzey cephe sağırdır. Tüm cephelerde duvarlar, profilli kesme taş kornişle son bulur.

Dershanenin cephe düzeninde biraz daha fazla özen gözlenmektedir. Dikdörtgen açıklıklı alt pencerelerin üzerinde, sivri kemer içerisine alınmış, içleri sade alınlıklar görülür. Kuzeyde içe bakan iki dolap nişi sebebiyle, bu cephede alt katta pencere açılmamıştır. Dershanenin kuzey, güney ve doğu cephelerinde duvar ortasında, ajurlu alçı şebekeli sivri kemerli, birer ince uzun üst pencere açılmıştır. Bu pencerelerin kemer kilit taşlarında birer rozet kabartılmıştır. Medresenin dış cephelere bakan alt pencerelerinin tamamı, lokmalı demir şebekelerle muhafaza altına alınmıştır. Yapının cephelerinde geçirdiği depremlere rağmen, ciddi bir bozulma görülmemektedir.

Dershaneyi, tromplarla geçilen, yüksek sekizgen kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Diğer birimlerin üzerinin örten kubbe ve tonozlar hemen hemen aynı hizadayken, bu onların iki katına yakın bir büyüklükte ve yükseklikte tutularak vurgulanmıştır. İçteki tromp geçişlerin, hafifçe dışa yansıtıldıkları dikkat çeker.

Vezirköprü Taşhan: Vezirköprü ilçe merkezinde, Orta Camii Mahallesi’nde, Orta Camii’nin 30 m kadar kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Yapıya ait inşa kitabesi yoktur. İnşası konusunda bir belgeye de rastlanmamıştır. Yöreyle ilgili yayınların pek azında sözü edilen yapının, geç Osmanlı devrine ait olabileceğine işaret edilmekle birlikte, herhangi bir belge gösterilmemektedir. Yapının malzeme ve teknik özellikleri, birkaç asırdan daha eskiye gidemeyeceğine işaret etmektedir. Vezirköprü’nün Köprülüler zamanından sonra hızla büyümesiyle birlikte artan ticari kapasiteye binaen, yapının 17. yüzyılın sonlarıyla 19. yy arasında yaptırılmış olabileceğini kabul edebiliriz. Hayli bakımsız durumda olan yapı 2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından esaslı bir restorasyonla ihya edilmiştir. Restorasyonda hanın güney duvarına bitişen muhdes dükkânlar kaldırılmıştır. Bu yönde sonradan açılan ve kapı olarak kullanılan açıklık kapatılmış, her iki katta yıkılan veya eriyen kâgir duvar ve ahşap kiriş direk gibi unsurlar yenilenmiştir. Avlu ortasındaki yıkılmış ancak izi belli olan sekizgen şadırvanın yeniden bir benzeri yapılmış, alt ve üst kat odalara birer ocak ve dolap nişi konulmuştur. Bunlar batıda onarım öncesi yıkık vaziyette bulunan ocaklar ve dolap nişlerine benzetilerek yapılmıştır. Yapının çatı kaplaması yeni kiremitlerle değiştirilmiş, hemen tüm yüzeyler elden geçirilirken hücreleri ayıran duvar dolgularında yeni kör tuğlalar kullanılmıştır. 1943 depreminde, hanın kuzey duvarının büyük ölçüde yıkıldığı ve bu tarihten sonra ikinci kat hizasının aslı taş iken, hımışla yenilendiği tespit edilmiştir. Belirtilen yıllarda zemin kattaki hücrelerin birçoğu depo veya ahır, avlu park yeri, üst kattaki birimler, dükkân veya büro olarak kullanılmaktaydı. Bugün yapı çeşitli etkinliklerin de düzenlendiği otel olarak hizmet vermektedir. Gerekli hallerde eskiyen ahşap aksam aslına benzetilerek yenilenmiş, dokunulmayan kesimler ise ahşap yüzey temizleyicilerle elden geçirilerek gayet güzel ve orijinale yakın bir görünüm elde edilmiştir.

Han, dıştan 33 x 39 m ölçüsünde, hafif yamuk bir dikdörtgen şeklinde olup, ortadaki avlunun çevresinde sıralanan iki katlı hücre ve revaklar ile kuzeyde bir develikten oluşmaktadır. Küçük bir avludan ibaret develik, geniş ve basit bir açıklık vasıtasıyla hanla irtibatlı iken son restorasyonda yukarıda da değindiğimiz gibi bu kesim bir tür depo ve hizmet alanı olarak konumlandırılarak ana bünyeden kısmen koparılmıştır.

Yapının dış duvarları kâgir, diğer kesimlerindeki duvarları hımıştır. Hanı çeviren kâgir duvarlarda, yer yer devşirme blok taşların seçildiği moloz taş örgü görülmektedir. Kapı çevreliklerinde kesme taş, kirpi saçakta ve hücrelerdeki ocak çevreliklerinde tuğla kullanılmıştır. Hanın üst örtüsü, her iki katta da düz tavan olup, ikinci katta, tavanın üstünde, kırma çatı görülmektedir. Alaturka kiremitle kaplı iken son restorasyonda yenilenen çatının saçakları, hafifçe taşırılmıştır.

Hanın penceresiz, kâgir dış duvarlarının görünümü oldukça sadedir. Batıya açılan kapı düzgün kesme taş çevrelikli, sivri kemerli, diğerlerine nispetle daha dar bir açıklıktan ibarettir. Dövme demir çivilerle yan yana çakılarak yapılan kapı kanatları, epey eskiye delalet etmekle birlikte, ilk yapıdan kalıp kalmadığı belli değildir. Sokak seviyesinin 0,4 m kadar yükselmesiyle,  biraz basık görünen kapının, kemer kilit taşında basit bir rozet kabartılmıştır. Kapı çevreliğinin alt kesiminde, iki yanda büyükçe beyaz blok kesme taşlar kullanılmıştır. Açıklığın üstünde, sağlı sollu iki taş konsol ve kapı kemerinin iki yanındaki deliklere yerleştirilen eliböğründelerle taşınan basit kapı sundurması, yakınlarda elden geçirilmiş gibi görünmektedir.

2006 restorasyonundan önce hanın alt katında girişin bulunduğu güney kesimde, kapının sağında dört, solunda bir olmak üzere, beş bölme (depo), üst katta kapının sağında iki, solunda bir olmak üzere üç dükkân yer almaktaydı.  Güneyde caddeye bakan dış yüzde ise tek kat halinde, doğu kolda üç, batıda dört dükkân, doğuda alt katta beş bölme (depo), üstte yedi dükkân, batıda kapıya kadar olan güney kolda, alt katta, üç bölme (depo), üstte üç dükkân, kuzey kolda altta üç bölme (ahır) bulunmaktaydı.  Bu kesimin ve kuzey holün üst katında,  bölme duvarları yıkık olduğundan bu kesimler uzun bir revak-hol görünümünde idi. Kuzey yönde alt katta, beş bölme (depo ve ahır) bulunmaktaydı. Alt kattaki çeşitli birimlerin büyük çoğunluğu, ahır olarak kullanılmakta idi. Orijinalde yapının alt katının ahır, üst katının ise tüccarların ikametine mahsus odalar olarak kullanılmış olabileceği akla yakın gelmektedir.  Ancak alt katta ahırların haricinde, diğer bazı birimlerin dükkân, depo veya tamir atölyesi (nalbant vb)  olabileceği beklenir. Asli halde hanın alt katındaki birimleri dükkân ve servis birimleri (nalbant vb), üst kattakiler ise tüccarların ikametine mahsus hücreler olduğu anlaşılmaktadır. Bu düzen şehir hanlarının genel şemasına uymaktadır. 2006 restorasyonda yapıya yeni işlev verilirken bu düzenin bozulmaması esas alınmıştır. Şimdilerde alt kat restoran, idari, hizmet birimleri ve dükkânlar, üst kat ikamete mahsus otel odaları olarak şekillenmiştir.

Ortadaki avluyu her iki katta ahşap direklerle taşınan revaklar ve bunların gerisinde kalan hücreler çevrelemektedir. Son restorasyondan önce hanın oda ve revak düzeni epey bozuk bir haldeydi. Alt katta revakların birçoğu avluya bakan yüzlerine çekilen muhdes duvarlarla kapatılmış halde idi. Kimi yerlere sonradan ara duvarlar çekilerek hücreler bölünmüştü. Restorasyonda bu muhdes unsurlar kaldırılmıştır. Karşılıklı ve altlı üstlü bakılınca, hücre boyutları ve ocak ve dolap nişi gibi iç müştemilatı bakımından hücrelerde birbirinden farklı bir düzen görülmekle birlikte genel bir simetriden söz edilebilir. Zamanla yapılan müdahaleler muhtemelen daha simetrik olması gereken hücre düzenini olumsuz etkilemiştir.

2014 yılında çıkan bir yangında bir kısmı zarar gören Taşhan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından esaslı bir restorasyonla tekrar turizme kazandırılmıştır.

Vezirköprü Evleri: Vezirköprü evleri, yüzyıllar boyunca yerli ve yabancı gezginlerin ilgisini çekmiştir. Kendine özgü kargir karkas yapısıyla içlerindeki ahşap ve kireç kalıplama işçiliği Vezirköprülülerin ve yapan ustaların ince zevkini yansıtır. Köprülü Mehmet Paşa ve diğer Köprülüler sayesinde İstanbul’un saray geleneğini yanı sıra mimari yapısı da Vezirköprü’ye taşındı. Zenginler, evlerinin sarayvari yaptırıp içini de aynı şekilde tefriş ettiler.

2011 Yılında başlatılan ve toplam 126 evde yapılan sağlıklaştırma çalışmaları, sokağa bakan cephelerin alt yapı, elektrik ve telefon hatlarının yer altına alınmasını da sağlanmıştır. Tarihi dokunun gelecek kuşaklara aktarılması için faydalı olan bu proje; ilçe tarihinin yaşatılması, korunması ve tarihi eserlerin turizme kazandırılması ile Vezirköprü evlerini Karadeniz Bölgesinde ikinci bir Safranbolu haline getirmiştir.

Tarihi Yapılar

SAAT KULELERİ ve DEĞİRMENLER

Ladik Saat Kulesi: Ladik ilçesinde 1889 yılında İlçe Kaymakamı Reşit Bey tarafından inşa ettirilmiş saat kulesi üç katlı bir platform üzerine yer almaktadır. 14 m uzunluğunda yuvarlak gövdeli ve şerefelidir. 1943 depreminde büyük hasar görmesine rağmen aslına uygun olarak tekrar yaptırılmıştır. Üç katlı platform üzerinde yer alan eserin yüksekliği 14 m olup, kırmızı renkli düzgün kesme taş malzemeli, çokgen kaideli ve silindir gövdeli bir eserdir.

Vezirköprü Saat Kulesi: Fazıl Ahmet Paşa Medresesi’nin 50 m kadar batısındaki Saathane Meydanı’nda yer alan saat kulesi, Sultan II. Abdülhamid’in saltanatında 4 Ekim 1906 tarihinde yaptırılmıştır. 15 m yüksekliğindeki saat kulesi, sekizgen kaide üzerinde yükselen silindirik bir gövdeye sahiptir. Gövdenin yukarısı minare şerefelerine benzer yapılmıştır. Kulenin dört yüzünde yuvarlak saat kadranları bulunur. 0,72 x 0,38 m ölçülerindeki mermer levha üzerine, kartuşlar içerisinde ikişerden dört sıra ve sekiz satır halinde sülüs harflerle kabartılarak yazılan ve kısmen tahrip olan Osmanlıca kitabe bulunur.

Çarşamba Tarihi Değirmen: Çarşamba İlçesi, Kirazlıkçay Mahallesi’nde bulunan 1800’lü yıllarda 7 taşlı olarak yaptırılan 1982 yılına kadar çalışan su değirmenin bulunduğu alan aslına uygun olarak yeniden düzenlenmiştir. Düzenleme kapsamında tarihi değirmen nostaljik olarak inşa edilirken, kafeterya ve hıdrellez alanı oluşturulmuştur.

Tekkeköy Tarihi Yel Değirmeni: 1860’lı yıllarda Tekkeköy ilçesi, Çırakman köyünde yaşayan Rumlar tarafından yapılan Karadeniz’in taş gövdeli tek tarihi yel değirmeni olma özelliğine sahip olan yapı Tekkeköy Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuştur. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği tarihi yel değirmeni ayrıca yeni evlenen çiftlerin resimlerini çektirdiği özel bir alandır.

Saat Kulesi - Değirmen

HAMAMLAR ve KAPLICALAR

Gelin Hamamı: 17. 18. yy. Osmanlı dönemine ait olan hamam Çarşamba İlçesinde, Yeşilırmak kenarında imara kapalı bir alanda yer almakta, üç oda ve bir soyunmalıktan oluşmaktadır. Üç odanın üstü delikli bir kubbeyle örtülü olup soyunmalık kısmının çöken bölümü sonradan kapatılmıştır.

Havza Kaplıcaları: Havza, Samsun’un kaplıcalarıyla termal turizmde öne çıkan ilçesidir. Havza kaplıcaları 2000 yılından beri sağlık merkezi olarak bilinmektedir. Kaplıca sularının, romatizmal hastalıklar başta olmak üzere, kadın hastalıkları, sinirsel hastalıklar, eklem hastalıkları ve kireçlenme gibi hastalıkların tedavisinde olumlu etki yaptıkları tıbbi olarak kanıtlanmış olması önem taşımaktadır. Termal turizmde Havza kaplıcaları ve Ladik Hamamayağı kaplıcalarından yılda yaklaşık 200.000 kişi yararlanmaktadır.

Hamamayağı Kaplıcası: Ladik ilçesinin en önemli turizm alanı olan Hamamayağı Kaplıcası suyu, piknik alanları ve dinlenme tesisleri ile güzide bir mekandır. İlçeye uzaklığı 13 km olan kaplıcanın suyu, içerdiği mineraller bakımından Dünyanın ünlü kaplıcaları arasında yer almaktadır. 37C’ lik ısıya sahip olan kaplıca suyu vücut ısısına eşit olup, müzmin romatizma, nevralji, nevrite gibi cilt hastalıklarını iyileştirici özelliği yanında sinir ve kas yorgunluğu, eklem kireçlenmesi, sinirsel hastalıklar ve ameliyat sonrası yorgunluklar gibi daha birçok hastalığa olumlu etkileri bulunmaktadır.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname isimli eserinde de bahsedilen Hamamayağı Kaplıcasının tarihi çok eski yıllara dayanmakta olup, Gençlik Suyu olarak bilinmektedir. Kaplıca tesisleri yılın her döneminde çevre il ve ilçelerin akınına uğraması nedeniyle önemli bir turizm potansiyeline sahiptir.

Çifte (Orta / Köprülü) Hamam: Vezirköprü ilçe merkezinde, Fazıl Ahmet Paşa Arasta ve Bedesteni’nin bitişiğindedir. Yapının inşa kitabesi yoktur. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Ayşe Hanım adına düzenlenen, Hicri Ramazan 1107 / Miladi Nisan – Mayıs 1696 tarihli, dört sayfalık Osmanlıca vakfiyede yapının, Ayşe Hatun tarafından “müceddeden” inşa edildiği kayıtlıdır.

Hamam, 1964 – 1965 ve 1976 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Son olarak 2007 yılında elden geçirilerek bakımlı ve güzel bir görünüme kavuşturulan yapı, çifte hamam olarak fonksiyonunu sürdürmektedir.

Hamam doğudan batıya doğru alçalan bir arazide oturmaktadır. Yan yana eş büyüklük ve aynı planda inşa edilen çifte hamamın erkekler bölümü, arastaya çıkan bir ara sokağa, kadınlar bölümü ise caddeye açılmaktadır.

Hamam; tromplarla geçilen tek kubbeyle örtülü büyük bir soyunmalık, bunun önünde iki kubbeyle örtülü ılıklık, ılıklığın iki yanında aynalı tonozlarla örtülü tuvalet, bunun da önünde sıcaklık, sıcaklığın bitişiğindeki, su deposu, külhan ve odun deposundan oluşmaktadır. Sıcaklıkta, dört eyvanlı, dört köşe halvetli, klasik bir mekân düzeni görülür. Göbek taşının bulunduğu orta ve köşedeki halvetler kubbe, eyvanlar aynalı tonozlarla örtülüdür. Yapının soyunmalıkları ana çerçeveden biraz içeri çekilmiştir. Duvar köşelerinde pah görülür.

Kale (Taşkale / Ayşe Hanım) Hamamı: Vezirköprü ilçe merkezinde, Kale Camii’nin doğu bitişiğinde bulunmaktadır. Hamamın inşa kitabesi yoktur. Ayşe Hatun adına düzenlenen Hicri Ramazan 1107 / Miladi Nisan – Mayıs 1696 tarihli dört sayfalık Osmanlıca vakfiyede geçen “iki kıt’a” hamamdan birinin bu yapı olabileceği anlaşılmaktadır. 1945 yılı depremini ciddi bir hasar görmeden atlatan yapı 1960’dan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Son olarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2007 yılında restore edilerek bakımlı ve güzel bir görünüme kavuşturulan yapı, hamam olarak fonksiyonunu sürdürmektedir. Üç yönden sokaklarla çevrili yapı, batıda Kale Camii ile bitişiktir. Girişi kuzeyden sağlanan hamam, tek kubbeli, büyükçe bir soyunmalık, bunun önünde solu tuvalet olarak düzenlenen, kubbe ve beşik tonozla örtülü ılıklık, üç eyvanlı üç köşe halvetli bir sıcaklık buna bitişik su deposu ve külhandan oluşmaktadır.

Kalınlığı 0,85 – 1,10 m arasında değişen moloz taş duvarların köşelerinde yer yer kesme taş, kubbe kasnaklarında, kasnak pencerelerin çevresinde ve kasnak kornişlerinde ise tuğla kullanılmıştır. Kasnaklar tuğla moloz taşla almaşık düzendedir.

Son derece yalın tutulan duvarlarda herhangi bir bezeme unsuru yoktur. Hamamın neredeyse tüm dikdörtgen mekânları hafif yamuktur. Duvarları köşelerde bozuk bir 90 derecelik açıyla birleşmektedir. Kimi yerlerde duvar kalınlıklarında hafif farklılıklar görülür.

Hamam - Kaplıca

MÜZELER

Ambarköy Açık Hava Müzesi: Köylülerden hibe alan Lâdik Kaymakamlığının 2 km uzaklıktaki 14 bin metrekarelik alanda kurduğu Ambar Köy, ahşap mimarisi açısından Osmanlı dönemi özelliklerini yansıtıyor.

22 buğday saklama ambarı, 4 ahşap ev, 2 sergen, 2 mısır selenderi ve 4 su kuyusuna sahip köyde, 300 yıllık Şeyhülislam Mehmet Efendi Ahşap Camisi ile göz kamaştıran köyün dünyada örneği bulunmadığını ve Açık Hava Müzesi konseptli Ambar Köyün, içinden akan deresi, gölü, su değirmeni, seyir kulesi, ahşap çocuk oyun parkı, ahşap ve zincirli köprüleri ve külliyesi ile doğal yaşamı olduğu gibi yansıtılıyor.

Köyde ayrıca geçmişte insanların günlük hayatlarında kullandıkları ancak bugün sadece hatıralarında kaldığı tarihi eser, alet ve eşyalar, gelecek nesillere ulaştırılmak için müzeye dönüştürülen samanlıkta sergileniyor. Eskiden kullanılan alet ve eşyaların yer aldığı Ambar Müze’de tozlanmış etnografik 427 eser yer alıyor. Elektriğin olmadığı dönemlerin ışık kaynağı gaz lambalarından, haberlerin dinlendiği eski radyolara, tedavülden kalkan paralardan, kurmalı telefonlara kadar müzede birçok eser yer alıyor.

Kağnı arabalarından yayıklara, beşiklerden, çeyiz sandıklarına, tahta asker bavullarından testilere, heybelerden örgü makinalarına kadar birçok eserin 9 kategori altında sergilendiği müzede en büyük ilgiyi ise 2 bin 500 yıllık yılan ve dinozor kafası fosilleri ile kabaktan yapılan dünya haritası çekiyor.

Arkeoloji Vadisi Müze Evi: İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan Karadeniz’deki ilk insan yerleşkesi Tekkeköy Mağaraları MÖ 10.000 ila MS 60.000 yılları arasında insanların yaşamış olduğu en eski yerleşim yerlerindendir.

Arkeoloji vadisi adı altında düzenlenen alan da o dönemin yaşayışını anlatan heykeller bulunmaktadır. Yine tarihi mekân içerisinde birde imitasyon müzesi bulunmaktadır. İmitasyon müzesinde o dönemlerde kullanılan aletlerin ve tarihi buluntuların imitasyonları sergilenmektedir.

Bu alan açık hava müzesi olmanın yanın da piknik ve mesire alanıyla ilçenin merkezinde tarih ve yeşilin büyüsüyle insanların dinlenebileceği muhteşem bir yerdir. Tekkeköy mağaraları dünya üzerindeki en eski yerleşim yerlerinden biri olması özelliği ile özellikle dünyanın dört bir yanındaki insanların dikkatini çekmektedir.

Geçmişi Eski Taş Çağına dek uzanan buluntular arasında taş yontma yöntemiyle elde edilen ok ve mızrak uçları ile baltalar, kesici ve kazıyıcı aletler de yer almaktadır. Eski Taş Çağı aletlerinin yanı sıra Tunç Çağına ait çömlek, küpe, bilezik ve iğne benzeri gereçler de bulunmuştur. Bu buluntuların biçim ve teknikleri Orta Anadolu seviyesinde olmakla birlikte kemikten elde edilmiş aletler Orta Anadolu ve Batı Anadolu’da bulunan benzerlerinde ileri bir seviyededir. Çınarcık Vadisi ve Fındıcak Vadisi’nin birleştiği noktada yer alan ve Delikli Kaya adı ile bilinen kaya kütlesinde keşfedilen basamakların teknik ve biçimsel incelemeleri ile bu noktada bir Frig kalesi bulunduğu saptanmıştır. Bu kalenin ufak çaptaki bir uç kalesi olduğu ve haberleşme amacıyla kullanıldığı düşünülmektedir. Yine vadide bir Hitit yolu da tespit edilmiş, bu yolun üst düzey Hitit yöneticileri tarafından seremoni yolu olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Ayrıca vadide Orta Taş Çağı ve Eski Tunç Çağı ile Hititlere ait birçok bulgu da araştırmalar sırasında elde edilmiştir. Vadide elde edilen buluntular Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesinde muhafaza edilmektedir. Mağaraların çevresinde Hitit yolu, Frig kalesi kalıntıları ve eski Rum evleri de bulunmaktadır. Hitit yolu ve Frig kalesi kalıntıları için bir çalışma yapılmamakla beraber eski Rum evlerinin restore edilerek ziyaretçilere açılması planlanmaktadır.

Bu evlerin üçü restore edilmiş olup yalnızca biri faaliyettedir.   Samsun'da açılan son müze olan Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi Müze Evi 1 Mart 2014 tarihinde açılmıştır. Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi içerisindeki üç tescilli eski Rum evinden birisinin restore edilmesiyle oluşturulan müzede mağara ve çevresindeki hayata dair malzemeler, mağaralardaki kazılarda ele geçirilen çanak çömlek parçaları ve heykeller yer almaktadır. Türkiye'nin ilk imitasyon müzesi olan müze evin bu adla bilinmesinin nedeni sergilenen malzemelerin buluntular temel alınarak birebir benzerlerinin müze için özel olarak üretilmesidir.

Mübadele Müzesi: Alaçam Mübadele Müzesi Türkiye’nin ilk mübadele müzesi olma özelliğine sahiptir. Mübadillerin yanlarında getirdikleri günlük hayatta kullandıkları eşyalar el dokuması yün parçalar, kumaş türü eserler ve mutfak eşyaları ile fotoğraflar, mektuplar ve önemli belgeler sergilenmektedir. Müzedeki materyaller yaklaşık bir asırlık geçmişe sahiptir.

Atatürk Evi ve Müzesi: 1900’ün ilk yıllarında yapıldığı zannedilen üç katlı “Mesudiye Oteli” Mustafa Kemal Paşa’nın ikametine (karargâh olarak) tahsis edilmiştir. 25 Mayıs – 13 Haziran 1919 tarihleri arasında çalışmalarını yürüttüğü bu binanın odası eşyalarıyla birlikte muhafaza edilmiş, “Gazi Odası” adı altında ziyaretçilere açılmıştır.

Bir dönem İtfaiye Amirliği’nce kullanılmıştır. İlk kat el sanatlarının sergilendiği bir mekân olarak tasarlanırken ikinci katta; Atatürk’ün çalışma odası, dinlenme ve yatak odası ile Havza odası o dönemde kullanılan eşyalarla yeniden düzenlenmiştir. Üçüncü katta; Milli mücadelenin ön hazırlıklarının yapıldığı illere ithafen Amasya, Sivas, Erzurum ve Ankara odaları düzenlenmiştir. Bu odalarda o dönemlerde yapılan çalışmalar, resim ve yazılarla yansıtılmıştır. Ayrıca iki katın salonlarında etnografik ve folklorik öğeler de teşhir ediliyor.

Bandırma Vapuru: Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü 9.Ordu Müfettişi (Mirliva) olarak kurmayları ile birlikte İstanbul’dan Samsuna getiren Bandırma Vapuru Bağımsız Türkiye Cumhuriyetine giden Yolda çok önemli bir görev yaparak Tarihteki yerini almıştır.

Gemi 1878 yılında İngiltere’nin Glasgow kentinde (İskoçya bağımsızlığını ilan ettikten sonra bu bölge İskoçya sınırları içerisine girmiştir) Mac.Intyre Paisley – Huston and Cardett tezgahlarında gemi tezgahlarında  21 sıra numarası ile 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa edilmiştir. Geminin ilk sahibi Dussey and Robinson şirketi gemiyi Torocaderto adı altında 5 yıl çalıştırdı.

1883 yılında Yunanistan da H. Psicha Preus Firmasına satıldı. Kymi adını alarak, geminin Londra da olan kaydı Pire Limanına alınmıştır.

1890 yılında H. Psicha Preus firması gemiyi başka bir Yunanlı firma olan Cap. Andereadis firmasına satmış, 12 Aralık 1891 tarihinde kaza sonucu batmış, aynı yıl içerisinde yüzdürülmüştür. Kıymı adı ile İstanbul Rama Derasimo firmasına satılarak İstanbul limanına kayıt edilmiştir.

1894 yılında Pire Limanındaki kayıt o zamanki Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen İdare–i Mahsusa’ya nakledilmiş ve Türk bayrağı çekilerek, adı Kymi’den Panderma olarak değiştirilmiştir. Marmara Denizi kıyılarında, Tekirdağ, Mürefte, Sarköy, Karabigah, Erdek arasında yük ve yolcu seferleri yapmıştır.

İdare–i Mahsusa’nın statü değiştirerek 28 Ekim 1910 yılında Osmanlı Seyrüsefain İdaresi (Osmanlı Denizcilik İşletmesi) olunca geminin adı Panderma Bandırma olarak değiştirilerek posta vapuru haline getirilmiştir.

19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk ve Silah Arkadaşlarını Samsuna getirdikten sonra yine posta hizmetlerine devam etmiştir. 1924 yılında Türkiye Seyrüsefain İdaresi tarafından hizmet dışı bırakılmıştır.

Bandırma adını aldıktan sonra birkaç kez kaza geçirmiş, yük taşımacılığı yaptığı tarihlerde İngiliz yapımı E11 model denizaltısına çarptığı, attığı torpido sonucu batmak üzere olduğu, daha sonra motorunun büyük bir arıza yaptığı elde edilen bilgilerde yer almaktadır.

1925 yılında gemi Bozmacı İlhami (SÖKER) isimli Türk armatöre satılmış ve aynı armatör tarafından 4 ay içinde Haliç Fenerin de Hurda olarak parçalanmıştır.

Samsun Kent Müzesi: 2004 yılında, Tarihi Kentler Birliğine üye olan Samsun’da, Kültür ve Sosyal işler Daire Başkanlığı bünyesinde kent belleğinin kayıt altına alınmasına yönelik çalışmalara başlanmıştır.

Bu doğrultuda TCDD’ye ait lojmanlar ve Demirspor Lokali binası 2011 yılında kamulaştırılır. Sekiz ay içerisinde tamamlanan restorasyon çalışmasının ardından kent müzesi binalarının tasarım ve içerikleri oluşturulmuş, Samsunluların ve birçok kurumun desteği ile müze içerikleri kent belleği açısından değerli objelerle tamamlanmıştır. Böylece, hem Devlet Demiryolları ve Demirspor açısından bir tarihi yansıtan, hem de bahçesinde düzenlenen kutlama törenleriyle tüm Samsunluların hatıralarında ayrı bir yere sahip olan bu yapı grubu, Samsunluların geçmişiyle buluşabileceği bir merkez olarak kente kazandırılmıştır.

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi: Samsun il merkezi Fuar Alanında bulunan Arkeoloji ve Etnografya Müzesi 19 Mayıs 1981’de ziyarete açılmıştır.

Samsun yöresinde Türk Tarih Kurumu’nun yapmış olduğu kazılardan çıkan eserler ilde müze olmayışından ötürü Kastamonu Müzesi’ne gönderilmiştir. Samsun’un ulusal tarihimizdeki yerinden ötürü “Atatürk ve 19 Mayıs Müzesi” ismi altında bir müze kurulması 1956 yılında teklif edilmiştir. Bu arada bir inşaat temelinden çıkan eserler ile çevreden toplanan eserler Samsun Erkek Sanat Enstitüsü’nde toplanarak koruma altına alınmıştır. Başlangıçta depo niteliğindeki müzede 1 Mart 1960’da çalışmalar başlamıştır. 1967 yılında Fuar Alanı içerisindeki 19 Mayıs Galerisi “Atatürk Müzesi” olarak kullanılması için Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.

Bunun ardından Fuar Alanı içerisinde Atatürk Müzesi’nin yanı başında Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nin yapımına 1976 yılında başlanmış ve müze altı yıl sonra ziyarete açılmıştır. Müzede Samsun ve çevresinden toplanan arkeoloji ve etnografik eserler sergilenmektedir.

Arkeoloji bölümünde İlk Tunç Çağı, Hitit, Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenen bronz, pişmiş toprak, kemik eserler sergilenmektedir. Bunlar arasında bronz atlet heykeli, Eski Tunç Çağına ait ameliyat edilmiş kafatasları, antik Amisos kenti buluntuları, Roma imparatoru Alexander Severus zamanında yapılmış olan Amisos Mozaiği, Aminos mezar odasından çıkan hazineler, Helenistik Çağa ait takılar bulunmaktadır.

Müzenin en önemli bölümünü oluşturan Amisos mezar odasında bulunan eserler MÖ IV – III. yüzyıllara tarihlendirilmektedir Bu bölümde altın taç, küpe, bilezik gibi eserler dikkati çekecek güzelliktedir. Ayrıca Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemi sikkelerde bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Cumhuriyet döneminde basılmış paralar da onları tamamlamaktadır. Müzenin etnografya bölümünde Samsun yöresine ait bindal, peşkir, cepken, saat keseleri, el yazmaları, Kuran’lar da bulunmaktadır. Yöresel kesici ve ateşli silahlar da ayrı bir vitrin içerisinde düzenlenmiştir.

Gazi Müzesi: Samsun Gazi Müzesi olarak hizmet veren bina, 1902 yılında Jean İonnis Mantika tarafından 509 metrekare alan üzerine, altında dört mağazası bulunan otel olarak inşa edilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabahı saat 8’de çalışma arkadaşlarıyla birlikte Samsun’a çıktığında kaldığı ilk yer burasıdır. Otelin adı zamanla Mıntıka Palas Oteli’ne dönüşmüştür.

O tarihte kullanılmayan ve dolayısıyla içi boş olan bina Mutasarrıf Ethem Bey ve Muhasebe-i Hususiye Müdürü Osman (Atlı) Bey tarafından Askeri Hastaneden karyola, komşulardan yatak ve yorgan, daireden masa, sandalye, yazı takımı gibi eşyalar getirtilerek Ulu Önder’in hizmetine sunulmuştur. Samsun’a eşi Latife Hanım’la ikinci gelişlerinde (20 – 24 Eylül 1924) Şahinzade Remzi Bey’in evinde konuk olmuşlardır.

12 Haziran 1926 yılında İstanbul’a vapurla hareket eden bir heyet ile de Atatürk’e Mıntıka Palas Oteli’nin anahtarı,19 Mayıs 1919’un anısı olarak teslim edilir. Samsun’a üçüncü (16 – 18 Eylül 1928) ve dördüncü (22 – 26 Kasım 1930) gelişlerinde Samsun halkı tarafından kendisine armağan edilen bu binada kalır.

Tapuya Mustafa Kemal Atatürk adına kaydedilen bu bina 1939 yılından itibaren Müze olarak değerlendirilmek üzere Samsun Belediyesi bünyesine katılmış, 1997 tarihinden itibaren de Kültür Bakanlığına devredilmiştir. Ankara Anıtkabir Müzesi’nden getirilen Atatürk’e ait 105 parça eserin teşhir ve tanzimi yapıldıktan sonra 1 Temmuz 1968’de fuar ile birlikte ziyarete açılmıştır.

Bafra Müzesi: Bafra İlçesi, Büyükcami Mahallesi’nde yıkılmaya yüz tutmuş 1858 yılında yaptırılan ve bir süre Şehir Kulübü ve Öğretmen evi olarak da kullanılan bina müzeye dönüştürülmüştür.

Özellikle 30 yıldır sürdürülen İkiztepe kazılarında ortaya çıkartılan ve Samsun’da sergilenen tarihi eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Bilinen geçmişi MÖ 5000 – 4000 yıllara dayanan İkiztepe Köyü sınırlarında bulunan İkiztepe’de 1971 yılından itibaren yapılan yüzey araştırmalarında 57 höyük tipi, 6 düz yerleşim yeri, 25 antik çağ ile hemen sonrasına ait kalıntı, 48 tümülüs, 5 kaya mezarı, 3 mezarlık, 1 kale, 1 hamam, bir köprü bulunmuştur.

Müze binası 19. yüzyılda yapılmış, daha sonra çeşitli amaçlarla kullanılmış, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın mülkiyetinde olan 2 bin 152 metrekarelik bir alana sahip bir bina olup, Kültür ve Turizm Bakanlığınca bina restorasyon ve dizayn edilerek bu günkü haline getirilmiştir. İçerisinde 1.520 arkeolojik ve etnografik eser bulunmaktadır. Samsun ve bölgesindeki kazılardan elde edilen çeşitli kültürel değerler, burada sergilenmektedir.

Bafra Tütün Müzesi: Bafra'nın en önemli tarım ve kültür öğelerinden olan tütünün önemine atfen yapılan ve 2016 yılında açılan bu müzede tütün tarımıyla ilgili sergilenen eserlerin yanı sıra müze bahçesinde tütünün yetişmesindeki tohumdan / kurutulmasına bütün aşamalar uygulamalı olarak gösterilmektedir.

Oyuncak Müzesi: Canik İlçesinde geleneksel, fabrikasyon, yabancı, antik ve yerli kategorilerinde 1000’e yakın yer aldığı Türkiye’nin en büyük oyuncak müzesinde çocuklar, hayal dünyalarını genişletirken, oyuncakların tarihi serüvenini de öğrenme imkânı buluyor. Müzede sergilenen eserlerden en eskisi 18. yüzyıla ait bir figür ve en yenisi ise 1982 yılına ait bir barbie bebektir.

Sadi Tekkesi Kuvay-i Milliye Müzesi: İlkadım ilçesindeki, 19 Mayıs 1919’da Kurtuluş Savaşı’nın kararının verilmesinin odak noktalarından biri olan Sadi Tekkesi Kuvâyi Milliye Ruhu Müzesi, 99 yıl önceki ruhunu bugüne yansıtmaktadır. Milli Mücadele tarihinde önemli yeri olan Şeyh Sadi Tekkesi 2013 yılında restore edilerek Kuvâyi Milliye Müzesi haline getirilmiştir. Kurtuluş Savaşı kararına Anadolu’dan destek verilen ilk yerlerden birisi olan Sadi Tekkesi, o günkü halini bugüne taşıyarak gelecek nesillere örnek olmaya çalışmaktadır.

Tematik müze kompleksi, tekke binası, anı evi, diaromik (şehitler) müze ile farklı ebatlarda 5 adet avludan teşekküldür. İlk etapta, Sadi Tekkesi tek başına bir müze olarak düşünülmüş ve restorasyonu tamamlanmışsa da daha sonra ortaya atılan farklı fikirlerle, bir şehit ve gazi anı evi ile diaromik müzenin de olması gerektiği düşüncesi kabul görmüştür. İçerisinde 7 adet balmumu heykel olan bina tematik bir müze olarak biçimlendirilmiştir. Dijital ortamda yapılan sunumlarla gezilen müze için 45 dakikanızı ayırmanız gerekebilir.

Panorama Müzesi: İlkadım ilçesindeki Panorama 1919 Müzesi, dijital ve diagromik olmak üzere 2 ana bölümden oluşmaktadır. Diagromik bölümde Türkiye’nin en büyük yağlı boya tablosu bulunmaktadır. Bu tablo, Mustafa Kemal Atatürk’ün Dikmen sırtlarında Seymenler tarafından karşılanışını simgelemektedir. O tablonun önündeki objeler de tamamlanmış durumdadır. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliği ile eski Yaşar Doğu Spor Salonu’nda gerekli düzenlemeleri yapılan müze, üstü kapalı olan tek panoramik müze olarak Karadeniz Bölgesi’nde bir ilk olma özelliği taşımaktadır.

Yaşar Doğu Müze Evi: Kavak ilçesi, Emirli mahallesinde bulunan Milli Güreşçimiz Yaşar Doğu’nun yaşamış olduğu evde restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Yaşar Doğu’nun evi müze olarak turizme kazandırılıp Dünya ve Olimpiyat Şampiyonumuz Yaşar Doğu'ya ait kişisel eşyalar evde sergilenmeye başlamıştır. Aynı zamanda Dünya ve Olimpiyat Şampiyonumuz Yaşar Doğu anısına yine Emirli mahallemizde Güreş alanı yapılmış olup her yıl geleneksel olarak güreşler yapılmaktadır.

Akpınar Eğitim Müzesi: Ladik ilçesinde bulunan müzede 74 yıldır faaliyette olan Akpınar Öğretmen okulunda eğitim gören öğrencilere ait müzik aletleri, resimler, kitaplar ve atölyelerde kullanılan aletler sergilenmektedir.

Müzeler
bottom of page