top of page
ordu-banner.jpg

Ordu

Etkinlikler
Alışveriş
Konaklama
Ulaşım
İstatistikler
Galeri
Tarihi Yerler
Doğal Güzellikler
Yemek Kültürü
Eğlence Merkezleri
Sportif Faaliyetler
Folklorik Değerler

ORDU  TARİHİ

M.Ö. 2. Binlerde Kızılırmak havzası civarında yaşayan Hititler’in kuzeyinde Sinop ve Samsun yörelerinde Kaşka adı verilen halkın varlığı bildirilmekle birlikte Kaşkaların yaşam alanının ne kadar doğuya gittiği ve Ordu’yu kapsayıp kapsamadığı bilinmemektedir. Ordu ili yüzey araştırmalarında höyüklerin M.Ö. 2.binin ilk çeyreğinden sonra terk edildiği, bu bölgedeki yeni yerleşimlerin Orta Tunç Çağı’nın Asur Ticaret Kolonileri ile çağdaş (M.Ö. 2000 – 1750) erken evrelerine tarihlendiği görülmektedir.

 

Güneydeki Hitit yerleşimleriyle çelişen bu durum Kaşkaların varlığı ile açıklanarak Ordu ili de Kaşka ülkesine dâhil edilmiştir. M.Ö. 1200’lü yıllarda Thrak-Frig kabilelerinin Anadolu’yu istilası Kızılırmak’ın batısında kalan Hitit topraklarını da kapsamaktadır. Frig kabilelerinden kaçan Hititlerin bir bölümünün İris nehrinin kuzeyine göç etmesi olasıdır. M.Ö. 8 – 7. yy ‘da Karadeniz’in kuzeyinden gelen İskitlerin kovaladığı Kimmer kabilelerinin yörede kalıcı olarak yerleştiğine dair bir bulgu yoktur.

M.Ö. IV. Yüzyıl’da İran taraflarından savaştan dönerken Kotyora’ya uğrayan Yunalı komutan Ksenophon, burada yerleşik bir kavimle karşılaştıklarını ve 45 gün kaldıktan sonra yollarına devam ettiklerini belirtir. M.Ö. 5.yy ’da Kotyora halkı Sinop’a vergi ödemekteyken aynı dönemde yöneticisi Sinop tarafından atanan bağımsız bir metropolis haline dönüşmüştür. Antik Kotyora kentinin mevkii tartışma konusu olmuş, modern Ordu kentinin 45 km doğusundaki Kiraz Limanı, Bozuk Kale’nin batısında yer alan Perşembe ve 19. yy’a dek varlığını sürdürdükten sonra terk edilen modern Ordu’nun 4 km kuzeyindeki Bozuk Kale aday olarak çıkarılmıştır.

 

Kotyora’nın Grekçe’de Dağ Eteği anlamına geldiğini söyleyen bazı tarihçilerin aksine Kotyora kelimesinin aslının Kut Yöresi olduğunu, burada Kut Türklerinin yaşadığını, bu ismin sonradan dönüştürüldüğünü iddia edenler de vardır. Bolaman isminin de Pontpolemenyum’dan gelme değil, Balaban Türklerinden gelme bir kelime olduğuna da inanılmaktadır. Fatsa merkezde bulunan tarihi Cıngırt Arkeolojik Yerleşmesi’nin, M.Ö. bu coğrafyada hüküm süren Pont Polemenyum krallarının cariyelerinin mesire yeri olduğuna dair kayıtlar mevcuttur.

 

Ksenofon’un Anabasis adlı eserinde, Kotyora’nın, Tibaren adlı halkın topraklarında kurulmuş ve Sinoplular tarafından kolonize edilmiş bir Yunan kenti olduğundan bahsedilmektedir.

 

Yunan tarihçisi Ksenophon’nun, Onbinlerin Dönüşü adlı eserine göre Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde (tabii Ordu topraklarında da) M.Ö. 400 yılında, Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halipler ve Tibarenler gibi Yunan asıllı olmayan kavimler yaşamaktaydı.

 

Ordu yöresinde yaşayan kavimlerden Halipler madencilikte ileri gitmiş olup, Ordu topraklarında demir madeni başta olmak üzere bazı madenleri işlemişlerdir.

 

Kotroya etrafındaki diğer Yunan kolonileri gibi önce Med ardından Pers egemenliğine girmişse de I. Darius dönemine dek özgür kent konumunu sürdürmüştür. Pers Kralı I.Darius’un bölgeye atadığı yönetici, Kotyora’nın da dâhil olduğu Yunan kıyı kolonilerinden haraç almanın yanı sıra Perslerin Yunanistan seferine katılmaya zorlamış, M.Ö. 530-331 tarihleri arasında Yunan şehir devletleri için Perslerin egemenliği altında yarı bağımsız dönem başlamıştır.

 

M.Ö. 331’de Makedon Kralı Büyük İskender’in Pers ordusunu bozguna uğratıp Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasını takiben M.Ö. 323’de İskender’in ölümünün ardından Anadolu, İskender’in diadok denilen komutanları arasında paylaştırılmıştır. Makedon diadoklar arasındaki çekişmeden faydalanan Kios Tiranının oğlu Mithridates Kristes, Paphlagonia’da ayaklanıp bağımsızlığını ilan ederek sonradan Ordu’nun iç bölgelerini de kapsayacak ve Pontus olarak anılacak devleti kurmuştur. Pontus Kralı Pharnakes, M.Ö. 183’de Karadeniz’in en güçlü kent devleti Sinop’un ardından Kotyora ve Kerasus’u ele geçirdikten sonra antik Kerasus yakınlarında bugünkü Giresun kentinin atası olan Pharnakia kentini kurarken yerleşimci olarak Kerasus ve çevre kentlerin halklarını kullanmış olmalıdır. Pontus ile Roma devletleri arasında çıkan bir dizi savaş sırasında askeri despotizm ile yönetilen Kotyora ve diğer Yunan kolonilerinin halkı için hayat zorlaşmıştır. Pharnakia’nın kurulması ile Kerasus ve Kotyora’nın önemi azalırken, Mithridates Eupator’un Doğu Karadeniz’in yerli halkları üzerinde egemen olmasıyla Trapezus’un gelişmesi hızlanmıştır.

 

Ordu il merkezine 13 km uzaklıkta bulunup, yeraltı galerilerini, 2 metre kalınlığındaki duvar kalıntılarını, seramik parçaları ve pişmiş toprak çatı kiremitleri barındıran Kurul Kayası yerleşmesinde yapılan arkeolojik kazılar M.Ö. 1. yy’a tarihlenmişse de yerleşimin tarihi adı belirlenmemiştir. Roma İmparatorluğu’nun Anadolu içlerinde genişleyerek Pontus devletini yıkıp, bölgeyi ele geçirmesinin ardından Ordu ve civarı Pontus Polemoniacus olarak adlandırılmışsa da etnik yapısında önemli bir değişiklik olmamıştır.

 

1071 Malazgirt Savaşı’nın ardından Ordu ve civarı kısa süre için Türklerin eline geçmesine karşın yerel kabilelerden Kavrasların lideri olan Theodor Gabras’ın organize ettiği kuvvetler 1075’de Doğu Karadeniz’e hâkim olmayı başarmıştır. 1081’de Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos tarafından general ilan edilen Gabras bölgede bağımsızlığını ilan etmişse de 1098’de Selçuklularca öldürülünce imparator yerine Gregorie Taronites’i atamıştır. Buna karşın kısa süre sonra Konstantin Gabras bölgede bağımsız bir dükalık kurarak gücün tekrar yerli aristokratlara geçmesini sağlamıştır. Mengücükoğlu İshak’ın Selçuklu saldırısından kaçarak Gabras’a sığınmasının ardından Danişmendliler ve Selçuklu Emiri Tuğrul Arslan Gabras’ın üzerine yürümüş, esir aldıkları Trabzon Dükü’nü ancak 1120’de yüklü bir fidye karşılığında bırakmışlardır.

 

Türklerin (Oğuzların Çepni kolu) Ordu topraklarına ilk girdiği nokta, Aybastı Perşembe Yaylasıdır. 1105 tarihinde yaz aylarında burada Danişmendoğlu Beyi Emir Danişmend Gazi komutasındaki 6 bin kişilik bir ordu ile Trabzon Devleti’nin 70 bin kişilik büyük gücü arasında çok şiddetli bir savaş olmuştur.

 

Sayıca çok üstün olan düşman ordusu karşısında yiğitçe mücadele eden bu küçük Türk ordusu, büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmıştır. Yaralı olarak kurtulan Danişmend Gazi, Danişmendli Beyliğinin başkenti Niksar’a götürülmüş ve bir süre sonra vefat etmiştir. Türbesi Niksar’dadır.

 

Onun komutanlarından olduğu sanılan Emir Kümbet’in türbesi ise bu yaylada bulunan ve o savaşta şehit olan askerlerin bulunduğu mezarlıktadır.

 

Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud’un (1116 – 1156) Sivas ve Amasya bölgesini verdiği damadı Danişmendli Yağıbasan bir süre sonra Bafra ve Ünye’yi ele geçirmiştir. Aleksios Komnenos 1204’de Trabzon merkezli bir devlet kurarken kardeşi David sahil boyunca batıya dek ilerleyerek Ordu dâhil olmak üzere Karadeniz Ereğli’ye dek tüm kıyı yerleşimlerini Trabzon’un egemenlik alanına katmıştır. I. İzzeddin Keykavus 1214 yılında Sinop üzerine yürüyerek Ünye’ye dek olan bölgeyi ele geçirmişse de 1228’de Trabzon ordusunca yağmalanıp ele geçirilen bölge I. Alaeddin Keykubat döneminde tekrar Selçuklu egemenliğine girmiştir.

 

1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollar Selçukluları yenerek Anadolu’ya girmiştir.

 

1318’de Selçuklu Devleti yıkılırken Anadolu Beylikleri ve Trabzon İmparatorluğu İlhanlılar’a vergi veren devlet konumuna düşmüşlerdir.

 

Bu beyliklerden biri olan ve Niksar’ın doğu taraflarındaki bölgede kurulmuş olan Hacı Emir Beyliği, faaliyetlerini 14. yy sonlarında doğuya doğru geliştirmiş ve bu Türk beyliğinin en büyük beylerinden birisi olan Süleyman Bey, 1396 – 1397’de Giresun şehrini zapt etmiştir. Süleyman Bey’in bu fethiyle birlikte, bölgeye, Çepni, Döğer, Eymir, Karkın, Alan-Yutlu, Bayındır, İğdir gibi Oğuz boyları gelip yerleşmişlerdir. Bu boyların hatıraları bölgede hala yaşamaktadır. Bundan çok kısa bir süre sonra yine aynı Bey tarafından, Ordu toprakları feth edilmiştir.

 

Adı geçen Beyliğin Ordu topraklarındaki başkenti, günümüzde Mesudiye’nin bir köyü olan Kaleyköy idi. Burada, Hacı Emiroğulları tarafından yapılan ve artık harabeye dönüşen bir kale ve kalenin yakınında da büyük bir tarihi mezarlık bulunmaktadır.  Bu mezarlıktaki üç adet kümbetin Hacı Emir Beylerine ait olduğu sanılmaktadır.

 

1270’li yıllarda buralarda yaşayan Hacı Emiroğlu Beyliği, ancak 130 gibi yıl çok uzun bir zaman sonra, Ordu merkeze 4 km. uzaklıkta Ulubey yolu üzerinde bulunan Eskipazar’a gelmişler ve burayı şenlendirmişlerdir.

 

Eskipazar’ın, küçük bir kasaba merkezi olarak Hacı Emir Beyliği tarafından kurulduğu bilinmektedir.

 

Burada bulunan iki hamam ve bir cami ile tarihi mezarlık, tamamı ile Türklere aittir.

 

Bir zamanlar burada hareketli bir Pazar kurulduğu “Eskipazar” denmesinden de anlaşılmaktadır.

 

1346 – 1347’de Hacı Emir Ünye’yi ele geçirince Trabzon İmparatoru I. Basileos kız kardeşi Theodora’yı Emir ile evlendirerek ittifak yapma yoluna gitmiştir. Hacı Emir’in hastalığı sırasında tahtı emanet ettiği oğlu Süleyman Bey, babası iyileşip beyliğini geri isteyince tahttan feragat etmemiş, çıkan kargaşa ortamından faydalanan Niksar Emiri Taceddin Bey de Hacı Emir Beyliği üzerine iki sefer düzenlemiştir. 1398 yılında I. Beyazıd bölgeye girdiği zaman bölgedeki beylikler Osmanlı üstünlüğünü tanımasına karşın 1402 Ankara Savaşı’nda muzaffer olan Timur’un Anadolu’ya hâkim olmasıyla beylikler tekrar güçlenmiştir.

 

1461 yılında Karadeniz seferine çıkan II. Mehmet, Trabzon İmparatorluğu’nun yanı sıra Hacı Emiroğlu Beyliği’ni de Osmanlı topraklarına katmıştır.

 

1455 tarihli Osmanlı Tapu Tahrir Defterlerinde Ordu hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Trabzon’dan 65 yıl önce Türk bölgesi haline gelen Ordu’da Türk olmayan (Rum ve Ermeni) etnik kökenlilerin oranı, Türk nüfusa göre çok düşük olarak belirtilmiştir.

Gayri Türk olanların en yüksek olduğu 17. asır başlarında bile Türklere oranı sadece % 7,9’dur.

 

15. asrın ilk yarısında Ordu topraklarında 6.651 Müslüman Türk ve 526 Türk olmayan hane bulunmaktaydı. Rum ve Ermeni olan bu insanlar, Hıristiyanlık dinine mensuptular ki bunlardan 326 hane, Selçuklulardan beri Milas (Mesudiye) Hapsamana (Gölköy) topraklarında yaşamaktaydılar.

 

Bu gün bile birçok yer ve eser ismi Türkçe olup, o günlerden kalmadır. Bir örnek olarak Ulubey kazasını verebiliriz. Ulubey, 14. asırda bu günkü Kardeşler (Sevdeş) köyünü kuran ve yerleşen ve burayı bir nahiye merkezi haline getiren Sevdeş beyin unvanıdır.

Ulubey’de hiçbir köy ismi Türkçe’den başka bir dilde değildir. Bahaeddin, Durak, Uzunmahmut, Eymür, Şuayp, Sayaca, Kadıncık (Hatuncuk),Ören, Hocaoğlu, Kızılen, Ohtamış ve daha onlarcası.

 

Tapu Tahrir kayıtlarından, Ordu yöresinin Selçuklu dönemindeki idari teşkilatının pek değiştirilmediği anlaşılmaktadır. Bölgenin yönetimi, Tımar beylerinin elindeydi.

16. asırda bölgenin en önemli ve hareketli merkezinin Gölköy Kalesi olduğu bilinmektedir. O çağlardan 18. Yüzyıl sonlarına kadar Ordu bölgesinde şehircilik hemen hemen hiç yoktur. Hacı Emir beyliği tarafından kurulan Eskipazar (Bayramlu) bir süre sonra bu hareketliliğini yitirmiştir. 1455’lerde Eskipazar’da 19 hanelik Cemaat-i Muhtelife denilen iş sahipleri ve zanaatkârlar bulunuyordu. Ayrıca kadimlik yurtlarında yaşayan ve vergi vermeyen 47 aile mevcuttur.

 

Halkın hemen hemen tamamı çiftçilikle geçiniyordu. Bir örnek olarak; 1520’den itibaren yöredeki vergi mükellefi çiftçi oranı % 96 civarındaydı. Daha çok arpa, buğday, mısır, kendir üretilmekteydi. Tam Çiftliğe sahip olanların sayısı 1613’de 14 idi.

 

1485 Tarihli Tapu Tahrir kayıtlarında Ordu bölgesinin adı “Vilayet-i Bayramlu me’a İskefsir ve Milas” tır. İskefsir, şimdi Tokat’ın bir ilçesi olan Reşadiye, o zamanlar Ordu’ya bağlıdır. Milas ise bu günkü Mesudiye’dir. Bulancak da o zamanlarda Kebsil adıyla Ordu’ya bağlı idi.

 

Bölge, 22 adet idari birime ayrılmıştır. Bu birimlerden biri nahiye, dördü niyabet, ikisi nahiye-i niyabet, sekizi bölük, ikisi bölük-i geriş, ikisi niyabet-i geriş ve birisi de divandır.

 

Bunlar şöyledir;

  • Nâhiye-i Milas

  • Niyâbet-i Hafsamana                 (ez takrir-i Bulduk Kethüdâ, dîvânbaşı)

  • Niyâbet-i Satılmış-ı Bayram      (ez takrir-i Bayezid Kethüdâ, dîvânbaşı)

  • Niyâbet-i Kırukili                       (ez takrir-i Şeyh Kethüdâ, dîvânbaşı)

  • Niyâbet-i Kebsil                      (ez takrir-i Mustafa Kethüdâ ve Şemseddin Kethüdâ ve Pir Kadem veled-i Çakır Kethüdâ) Üç Dîvân yerdir:

    • Bölük-i Pir Kadem Kethüdâ veled-i Çakır                       (ez takrir-i mezkur)

    • Bölük-i Şemseddin Kethüdâ, dîvânbaşı, tabi-i kebsil

    • Bölük-i Mustafa Kethüdâ, dîvânbaşı-yı Niyabet-i Kebsil

  • Nâhiye-i Niyâbet-i Fermüde                 (ez takrir-i Kethüdâ Hüseyin Fermûde, dîvânbaşı)

  • Nâhiye-i Niyâbet-i Geriş-i İhtiyar        (ez takrir-i İbrahim Kethüdâ, dîvânbaşı)

  • Bölük-i Bedirlu                                       (ez takrir-i Kethüdâ Lutfullah ve Seydi Ali; mezkûrîn dîvânbaşı-yı mezkur Elmalu)

  • Bölük-i Seydi Ali Kethhüdâ, dîvânbaşı-yı Bozat

  • Bölük-i Davud Kethüdâ veled-i Beğmiş, tabi-i Bendehor

  • Bölük-i Ebulhayr Kethüdâ, dîvânbaşı an Dîvâniye-i Bendehor

  • Bölük-i Fidâverende                 (tımar-ı Çoban Bey dizdâr-ı Kal’a-i Hafsamana, mefruz’an Dîvâniye-i mezkur Hafsamana)

  • Bölük-i Geriş-i Bucak              (ez takrir-i Kethüdâ Mustafa, dîvânbaşı)

  • Bölük-i Geriş-i Alibeğece        (ez takrir-i Kethüdâ Hasbun, dîvânbaşı)

  • Niyâbet-i Geriş-i Şayiblü         (ez takrir-i İsmail Kethüdâ)

  • Niyâbet-i Geriş-i Sevdeşlü – nâm-ı diğer Ulubeğlü    (ez takrir-i Kethüdâ)

  • Bölük-i Niyâbet-i Ordu bi-ism-i ‘Alevî                        (ez takrir-i Kethüdâ Bahaeddin)

  • Bölük-i Niyâbet-i Çamaş                                              (ez takrir-i Eğlence Kethüdâ, dîvânbaşı)

  • Bölük-i Niyâbet-i Geriş-i Bolaman                              (ez takrir-i

  • Divân-i Elmalu tabi-i Bendehor                                   (ez takrir-i Seydi Ahmed Kethüdâ, dîvânbaşı-yı mezkur Elmalu)

 

Bölük, Geriş, Dîvân, Dîvâniye, Dîvânbaşı, Niyâbet gibi terimler, bölgenin toplum ve yönetim yapısını anlamamıza yarayacak son derece önemli ipuçları vermektedir. Üstelik bu yapı, Osmanlı öncesi, diğer bir ifadeyle fetih sonrası yapıyı yansıtmaktadır.

Bilindiği üzere, bölük kelimesinin ıstılah mânâlarından birisi, Türk askerî teşkilatında belli sayıdaki askerden oluşan bir birliktir. 1455'te Ordu Vilayeti'nin idari teşkilat şemasını gösteren yukarıdaki bağlamda ise idari bir birim olarak gözükmektedir. Dîvân, Niyâbet ve Nâhiye de aynı şekilde idari birim adlarıdır. Dîvân bölgenin mali açıdan, Niyâbet adlî açıdan, Nâhiye ise cografi açıdan yapılan bölümlemeleri sonunda ortaya çıkmış tabirler olarak gözükmektedir. Geriş'in de cografi anlamı vardır. Bölük ise doğrudan doğruya bir insan grubunu, askerî bir birliği ifâde etmektedir. Dolayısıyla insan ilişkileri ve iskân açısından son derece anlamlıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Ordu bölgesi Hacı Emiroğulları tarafından kesin olarak 1390'larda, yani 1455 yılı tahririnden 65 yıl önce feth ve iskân edilmiştir. İşte bu bolükler, askerî birlikler tarzında örgütlenerek bölgeyi fethettikten sonra buralara yerleşen boy ve oymaklardır. Her bölük'ün yerleştiği kısım bir idari birim olmuştur. Fetih sırasında başlarında bulunan kişinin adı da bu idarî birime ad olarak verilmiştir. Bunların büyük bir kısmı açık olarak anlaşılmaktadır. Meselâ, Bucak, Bedir(lü), Seydi Ali Kethüdâ, Davud Kethüdâ, Ebulhayr Kethüdâ, Alibeğece, Fidâverende, Satılmış-ı Bayram, Çamaş, İhtiyar, Şayiblü, Sevdeşlü (Ulubeğlü), Mustafa Kethüdâ, Şemseddin Kethüdâ ve Pir Kadem Kethüdâ veled-i Çakır gibi şahsiyetler, ya bizzat kendileri ya da babaları, bölüklerinin başında bizzat fetihte aktif rol oynamışlar ve bölükleriyle birlikte fethettikleri bölgelere yerleşerek bu sefer de o bölgenin yöneticiliği görevini üstlenmişlerdir. Böylece bölge orayı fetheden kişinin şahsiyetiyle şahsiyetlenmiş ve yeni bir kimlik kazanmıştır.

 

İdarî birim adları arasında, şahıs adları dışında altı ad vardır: Bunlardan biri, Ordu bi-ismi Alevî'dir. Bu, Hacıemiroğulları ailesinin mensup olduğu cema'atin adıdır. Türklerin devlet merkezini Ordu olarak adlandırması geleneğinden gelmektedir. Nitekim Taceddinoğulları Beyliğinin merkezi olan ve bugün hâlâ Çarşamba'nın güneyinde varlığını koruyan köyün adı da Ordu'dur. Diğer iki birim ise, yine Türk geleneğine dayalı olarak, tabiatın durumunu bildiren Elmalu ve Kıruk-ili adlarıyla tesmiye edilmiştir. Sadece üç birim adı ise, yerli halkların daha önce verdiği adlardan gelmektedir: Milas, Hafsamana ve Bolaman.

 

Yer adlarının fâtihlerin adıyla adlandırılması sadece Nâhiye veya bölük adlarıyla sınırlı kalmamış, bölük'ün muhtelif alt grupları değişik yerlerde köyler kurarak, kendi adlarını önce yönetimlerinde bulunan bir kaç aileden oluşan zümreye, sonra da bunların yerleştiği köye veya ekip biçtikleri mezra ‘aya da ad olarak vermişlerdir. 1455 Tarihli Tahrir Defteri'nde bu köy adlarıyla şahıs adlarının özdeşleştiği yüzlerce örnek görmek mümkündür. Meselâ, defterde karşımıza çıkan Sevdeşlü'nün kaydı aynen şöyledir: "Karye-i Sevdeşlü, yurd-ı evlad-ı Sevdeşlü; eşküncü müsellemlerdir". Buradan anlaşılan şudur: Köy Sevdeş adındaki bir Türk ve ona mensup olan kişiler tarafından kurulmuştur. Bunlar, müsellem adı verilen askerî gruba mensupturlar ve hâlen bu görevi ifa etmektedirler. Bu köyün arazisi, fetih hakkı olarak Sevdeşlü oymağının yurdu olmuştur. Bu nottan sonra Defter'de yirmi iki aile reisinin adları ve görevleri sayılmıştır. Hepsi de müslüman Türk olan bu kişilerden kimisi müsellem kimisi yamaktır. Aralarında imam ve şeyhler de vardır. Sevdeş adı, bugün hâlâ yaşamaktadır. Zira bu köy bugün Aybastı'ya bağlı Alacalar köyünün Sevdeş Mahallesi olarak varlığını muhafaza etmektedir.

 

Bugünkü modern Ordu il merkezi Osmanlı döneminde “Bucak” adını taşıyordu ve 5 km güneydoğusunda yer alan Eskipazar köyünün liman ve pazarı pozisyonundaydı. Eskipazar 1455’de çevresinde “Bölük-i Niyabet-i Ordu bisim-i Alevi” isimli idari bulunmakta olup, sonradan “Nefs-i Ordu” ve “Nefs-i Alevi” olarak adlandırılmıştır. 1455’te bir pazar ve boyahanenin bulunduğu yerleşimin 89 hanelik nüfusu 1485’te azalmış olup, başka bir yere gönderilmiş olmaları muhtemeldir. 1520’de 24 idari birimden oluşan bölge “Kaza-i Canik-i Bayram” olarak adlandırılırken, 1547’de İskefsir, Bayramlu ve Bazarsuyu adlı 3 kazaya ayrılmış, 1613’de bu sefer “Kaza-i Bayramlu nam-ı diğer Ordu” adı altında yeniden birleştirilmiştir. Bu dönemden sonra Bulancak ve doğusunda kalan bölge Giresun’a, Reşadiye ise Tokat’a bırakılırken diğer yerleşimler Ordu ile sınırlarında kalmıştır.

 

“Canik-Bayram” adıyla anılan Ordu kazası 16. yy’da Canik sancağına bağlı bir nahiye olup, Canik Sancağı’da Rum-i Kadim Eyaleti içerisinde yer almaktaydı. Osmanlı klasik döneminde ise Trabzon Merkez Sancağı’nın kazalarından birisi olup, nüfusunun çoğunluğu Müslüman, geri kalanı ise balıkçılık ve çeşitli zanaat dallarıyla meşgul olan Rum Ortodoks ve Ermeni Gregoryenlerdi. 19. yy’ın ikinci yarısında ekonominin bozulması bölgede asayiş sorunlarına sebep olurken, Ordu sancağında kura’a ve redif firarilerinin oluşturduğu çetelerin faaliyetleri mahalli idareler tarafından önlenememiştir.  Meclis-i Vala ve Maliye Nezareti’nden yardım istenmiş, eşkıya gruplarının üzerine 1 kır serdarı ve 15 piyade neferinden oluşan özel güçler gönderilmiştir.

 

18. yy’dan itibaren hızla gelişip büyüyen Bucak, 1869 yılında Bayramlı’nın eski adı olan Ordu adını almıştır. Modern Ordu kenti, kuzeybatı rüzgârlarını engelleyen Boztepe’nin doğu ve güneydoğusunda uzanan kıyı düzlüğünde, Karadeniz’de fırtınalara sebep olan Karayel rüzgârlarına kapalı Kirazlimanı koyunun kıyısında kurulmuştur.

 

1613 tarihinde aynı zamanda bir iskele olan Bucak köyü halkının tamamının Müslüman olmasına karşın 17. yy sonlarında köyde inşa edilen cami çevresine kurulan Pazar sayesinde dış göç alan kente gayrimüslimlerinde yerleştiği görülmektedir. 1871 Trabzon Salnamesi’ne göre Bucak kazasında 2541 hane Müslümanın yanı sıra 535 Rum ve 398 Ermeni hanesi yaşamakta olup, Hristiyanlar çoğunlukla geçimlerini balıkçılık, ticaret ve çeşitli zanaat dallarında çalışarak sağlamaktaydılar. Rumların sayısı 19. yy ortalarından itibaren özellikle Gümüşhane madenlerinin kapanmasıyla Haldiya’dan sahil kesimine yaşanan göç yüzünden hızla artmış, bu yüzden tümü sahilde olmak üzere 1850’lerde Ypapanti ve Aya Yorgo, 1870’den sonra ise Aya Nikola adlı Rum mahalleleri kurulmuştur. Dini açıdan Niksar piskoposluğuna bağlı olan Ordulu Rumlar “Anagenesis” adlı bir yardımlaşma derneği çatısında toplanırken, 1873’de Psomiadeios ortaokulunu, Aya Nikola ve Aya Yorgo mahallelerinde birer ilkokul açmışlardır.

 

Ordu kazası 1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşı sonrası Kafkasya’dan önemli miktarda göç almış olup, göçmenler bir yandan mevcut köylere yerleştirilirken diğer yandan yeni köyler de oluşturulmuş, yerli halk ile göçmenler arasında yaşanan uyum sorunları yüzünden bölgenin asayişi bozulmuştur.

 

Bu arada Katırcıoğlu Mustağa Ağa’nın Belediye Başkanı olduğu 1883 senesinde Ordu’da büyük bir yangın olayı yaşanmıştır. Aylardan temmuzdur. Yaz ayı olduğu için, fırınlarda sık olarak kadayıf dökümü yapılmaktadır. Pavli adlı bir Rum da geceleri kadayıf dökmekteydi. O temmuz gecesinde Pavli yine böyle kadayıf dökerken, kıvılcımlar birden bire fırının çatısını tutuşturur. Derken, yangın başka binalara da sıçrar. Gece başlayan yangın söndürülemez. Çünkü Belediye’nin itfaiye teşkilatı yoktur. Üstelik yapıların çok büyük kısmı, hartama çatılı ve ahşap malzemelidir. O gece başlayan talihsiz yangın, ertesi günü öğleye kadar devam etmiş, ne kadar ahşap bina varsa hepsi yanıp kül olmuştur. Yalnız, Orta ve Yalı Camileri yanmamıştır. Çünkü bunların etrafı boş olduğundan yangın buralara sirayet edememiştir. Ayrıca, Şadırvan civarında bulunan birçok yapı, Rum ve Ermenilerin olup taştandır. O nedenle yangında kısmen zarar görmüştür. Osmanpaşa Şadırvanı da taş olduğundan yangından etkilenmemiştir. Çarşı merkezi, hemen hemen tümüyle yanmıştı. Adeta Ordu şehri yok olmuştu.

 

Şehri yeniden kurmak gerekmekteydi. Bunun için Belediye Başkanı Mustafa Ağa, çok büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmıştı. Ardından Belediye Başkanı olan Felekzade Süleyman Ağa, şehri bütün baskılara rağmen yeniden inşa etmek için, büyük gayret gösterir. Caddelerin genişletilmesine karşı çıkanlara karşı amansız bir mücadele verir.

 

Bu günkü Ordu’nun planı, işte Süleyman Ağa’nın eseridir.

 

1. Dünya Savaşı sırasında özellikle Rus işgaline giren Trabzon civarından muhacir akınının başladığı 1916 yılından sonra Ordu kazası iaşe ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekmiştir. Şubat 1916’da Rus ordusunun Fındıklıdan batıya doğru hızla ilerlemeye başlaması ile yaklaşık 660.000 kişi yaşadıkları yerden göç etmek zorunda kalmış, bunların 20 – 25 bin kadarı Ordu kazasında iskân edilmiştir.

 

1916 yılında Çürüksulu Ziya Bey’in girişimleri sayesinde oluşturulan 500 kişilik Ordu Müstakil Taburu, Of Cephesinde Ruslara karşı savaşmışlardır. 9 Ağustos 1917’de 9 savaş gemisi ve 3 hücumbottan oluşan bir Rus donanması Ordu limanını bombaladıktan sonra karaya asker çıkararak bir mühimmat deposu ile uçak merkezini yok etmiştir. Bu esnada sayısı tam net olmamakla birlikte çok sayıda Rum Rus gemilerine sığınarak Rusların kontrolündeki Trabzon’a taşınmışlar, bazıları sonradan ABD’ye göç etmişlerdir.

Dünya Savaşı sonrasında merkezi Samsun’da bulunan Müdafaa-i Meşruta Cemiyeti Ünye ve Fatsa’da örgütlenirken, Ordulular 12 Şubat 1919’da kurulan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti’ne son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Trabzon mebusu olarak görev yapan İsmail (Çamaş) Bey’i temsilci olarak göndermiş, bir süre sonra örgütün Ordu şubesi de kurulmuştur. İsmail Bey, bölgede Pontus devletinin kuruluşunu önlemek amacıyla derneğin İstanbul’a gönderdiği bir heyetin içerisinde yer almışsa da 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ne Trabzon’un Ordu kazasını temsilen Avukat Hasan Efendi gönderilmiştir. Trabzonlu delegeler ile Mustafa Kemal arasında çıkan sürtüşmeden dolayı Ordu’da 4 – 11 Eylül’de düzenlenen Sivas Kongresi’ne delege göndermemiştir.

 

1920 tarihinde Ordu kazasının 6 nahiyesi,318 köyü ve 180 bin nüfusu vardı. Yani Trabzon vilayetinin en gelişmiş kaza merkeziydi. 30 Kasım 1920’de Büyük Millet Meclisi’nde Trabzon sancağının yeniden yapılandırılması görüşülmeye başlanmış ve 4 Aralık 1920’de Canik sancağına bağlı Ünye ve Fatsa kazaları ile birlikte Ordu sancağı kurulmuştur. Ordu’nun il olması için, T.B.M.M.’nde büyük mücadele verilmiştir. Mücadele veren bu üç önemli şahıs şunlardır: Mesudiye mebusu Serdaroğlu Mustafa Bey, Tunalı Hilmi ve Şebinkarahisar mebusu Memduh beydir. Bir kısım mebus (ki bunlardan biri de ünlü din âlimi Konya Mebusu Vehbi beydir) Ordu’yu Giresun’a bağlamak için epey gayret göstermişlerdir.

 

Ünye ve Fatsalılar karara şiddetle karşı çıkmış, hatta 17 Aralıkta bir miting düzenlemiş ve Meclis’e protesto telgrafı çekmiş, Fatsa, Terme ve Karakuş’un da ekleneceği Ünye’nin il yapılması için girişimlerde bulunmuşlarsa da bu çabalar sonuç vermemiştir.

 

4 Aralık 1920 tarihinde "Müstakil Sancak" yapıldı. Bu karar 69 Sayılı yasayla 4 Nisan 1921 tarihinde yürürlüğe girerek il statüsüne kavuşmuştur.

bottom of page