Amasya
AMASYA TARİHİ
Yapılan arkeolojik araştırma ve bulgulara göre Amasya’da ilk yerleşme M.Ö. 5500 yıllarında başlayıp, Hitit, Frig, Kimmer, İskit, Lidya, Pers, Hellen, Pontus, Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde kesintisiz olarak devam etmiştir.
Amasya sınırları içerisinde Bakır-Taş (Kalkolitik) Çağ'a (M.Ö. 5000 – 3000) ait önemli bazı yerleşmeler arasında Amasya merkez Ovasaray Köyü – Hamam Tepesi Höyüğü, Sarımeşe Künbet Höyük, Keşlik Köyü – Koşapınar Höyük ve Ayvalıpınar Köyü – Ayvalıpınar Höyüğü ile Suluova ilçesi Kanatpınar Köyü – Devret Höyük ve Deveci Köyü – Yoğurtçu Baba Höyükleri sayılabilir.
İlk Tunç Çağı'nda da (M.Ö. 3000 - 2500) Amasya’da yoğun bir yerleşmenin olduğu bilinmektedir. Bu dönem höyüklerine Amasya merkez Yassı Höyük (Oluz Höyük), Gümüşhacıköy ilçesi Sallar Höyük, Merzifon ilçesi Hayrettin Köyü Delicik Tepe Höyüğü, Göynücek ilçesi Gediksaray Höyük, Alakadı Köyü Türkmenlik Tepe Höyüğü ve Merzifon ilçesi Kayadüzü Höyük örnek verilebilir.
Amasya, Orta Tunç Çağı'nda (M.Ö. 2500 – 2000) Mezopotamya yazılı belgelerinde “Hatti Ülkesi” olarak bilinen uygarlığın sınırları içerisinde kalmıştır. M.Ö. 2500 – 2000 tarihleri arasında Anadolu’da güçlü bir uygarlık kurmuş olan Hattiler'e ait önemli yerleşmelerden biri de Amasya Merkez İlçeye bağlı Mahmatlar Höyüğü'dür.
Mahmatlar Höyüğü, 1949 yılında defineciler tarafından kaçak kazılar sonucu tahrip edilmiştir. Burada bulunan eserler daha sonra resmi makamlarca ele geçirilmiş olup altın, gümüş ve bronzdan oluşan bu eserler Hatti Uygarlığı'nın önemli eserlerindendir.
Son Tunç Çağı / Hititler Dönemi
Hatti egemenliğine Hititler tarafından son verilmesi üzerine Amasya, Hititlerin egemenlik sahasında kalmıştır. Hitit başkenti Hattuşaş, Amasya’nın güney batısındadır. Kendilerini Nesice konuşanlar anlamına gelen Nesili sözcüğü ile adlandıran Hititler Anadolu’da büyük bir siyasi birlik kurmuşlardır. Amasya şehri de bu dönemde Hititlerin sınırları içerisinde kalmıştır. Hitit metinlerinde kentin adı Hakmiş olarak geçer. Metinlere göre Muvatallis ve III.Mursilis dönemlerinde III.Hattuşili burada bağımsız bir hükümdar gibi davranmış, Kaşgaların saldırılarını püskürterek kuzeye çekilmelerini sağlamıştır.
Hititlerin Amasya’daki önemli yerleşim yerlerinden biri Amasya merkez Doğantepe (Zara) Beldesi'dir. Bu beldede bulunmuş olan ve M.Ö. 1400-1200 yılları arasına tarihlendirilen Hitit Fırtına Tanrısı Teşup’a ait olan bronz heykel günümüze intikal etmiş önemli Hitit eserlerindendir.
Hititler, içinde bulundukları kuraklık ve kıtlığın etkisiyle yaşadıkları bunalımlı bir dönemde, bir görüşe göre Karadeniz dağlarında yaşayan
Kaşgaların diğer bir görüşe göre ise, içinde Friglerin de bulunduğu ve Balkanlardan Anadolu’ya gelen bazı kavimlerin akınları sonucunda M. Ö. 1190 tarihi civarında egemenliğini yitirmişlerdir.
Bu yıllarda meydana gelen yıkım, talan ve katliamlar sonucunda Amasya’nın da içinde bulunduğu orta Anadolu’da Karanlık Çağ olarak adlandırılan ve 400 yıldan fazla devam eden bu dönem hakkında elde fazla bilgi bulunmamaktadır.
Demir Çağı / Frigler Dönemi
M.Ö. 750’den sonra siyasal bir güç olarak tarih sahnesine çıkmış olan Frigler Kral Midas döneminde (M.Ö. 725-695/675) sınırlarını genişletmiş ve bunun sonucunda Amasya yöresi de Friglerin egemenlik sahası içerisinde kalmıştır.
Frigler M.Ö. 676 yılında Kafkaslar üzerinden gelen Kimmerler’in şiddetli saldırıları karşısında dayanamayarak kısa sürede güçlerini kaybetmiş ve yıkılma sürecine girmiştir.
Demir Çağı / Kimmer – İskit Dönemi
Kimmerler; bu dönemde Anadolu’da bulunan devletler karşısında bir tehdit unsuru olmuş ve sanatsal açıdan ilişkide bulundukları toplumları etkilemişlerdir.
Kimmerler, Karadeniz Bölgesi'nde yayılmış ve bu dönemde Amasya ve civarı Kimmerlerin egemenlik alanı içerisinde kalmıştır.
Amasya’da Kimmerler devrine ait fazla eser olmamakla birlikte Gümüşhacıköy İlçesi İmirler Köyü'ndeki bir kurgandan çıkarılarak Amasya Müzesine getirilen madenî savaş aletleri bu döneme ait eserlerdendir.
Anadolu tarihinde M.Ö. 675-585 arası önemli bir güç olarak varlığını hissettiren Kimmerler ve İskitler, daha sonra yavaş yavaş etkinliğini yitirmişlerdir.
Kimmerlerin yaşadığı çağda İskitler de tarih sahnesinde görülmektedir. Zaten Herodot’un da ifade ettiği gibi; İskitler genellikle Kimmerler'in yerleşim yerleri üzerine yerleşmişlerdir. Bu nedenle Amasya ve civarındaki Kimmer egemenliği sonrasında İskit egemenliği görülür.
Demir Çağı / Med – Pers Dönemi
Anadolu’daki iki büyük güç olan Lidya ve Med devletleri arasında beş yıl boyunca süren savaşın son bulması üzerine, M.Ö. 585 yılında her iki güç arasında Kızılırmak sınır olarak kabul edilmiş ve bunun üzerine Amasya Pers egemenliğine kadar Medlerin sınırları içerisinde kalmıştır.
Kısa süren Med egemenliğinden sonra Amasya, M. Ö. 547/546 tarihinde Pers İmparatorluğu'nun kurucusu Kyros’un Lidya kralı Kroisos’u yenmesi üzerine Anadolu’nun büyük çoğunluğu gibi Pers idaresi altında kalmıştır.
Persler, fetihler yoluyla egemen oldukları yerleri toplam yirmi satraplık halinde taksim ederek buralara birer genel vali atamışlardır. Bu genel valiler, tacın muhafızı anlamına gelen satrap sözcüğü ile adlandırılıyordu. Bu dönemde Amasya yaklaşık iki yüz elli yıl boyunca Kapadokya Satraplığı olarak bilinen bölgenin doğu sınırları içerisinde kalmıştır.
Bu dönemde, Sardes’ten başlayan ve Susa’da son bulan Kral Yolu güzergâhının belli bir kısmı Amasya’nın da içinde bulunduğu Yeşilırmak Ovası'nda geçmektedir.
Helenistik Çağ
M.Ö. 333 yılında meydana gelen İssus Savaşı'nda; Pers kuvvetlerinin Büyük İskender’in güçleri karşısında yenilmesi sonucunda, Amasya’nın da içinde bulunduğu Kuzey Kapadokya Bölgesi dışında Anadolu’nun büyük bir kısmı Makedonya Krallığı'nın egemenliğine girmiş ve böylelikle tarihte Hellenistik Çağ olarak bilinen ve Anadolu’da etkisini daha çok kültürel ve sanatsal boyutta hissettiren bir dönem başlamıştır. Bu dönem; özü itibariyle doğu ile batı inanç ve kültürlerinin sentezi olan bir dönemdir.
Büyük İskender’in ölümü üzerine (M.Ö. 323) Anadolu’da siyasi anlamda yeni bir süreç baş göstermiştir. Bu süreçte; Büyük İskender’in halefleri imparatorluğun birliğini sağlayamamış ve imparatorluk çeşitli krallıklara bölünerek dağılmıştır.
Bu gelişmeler yaşanırken M.Ö. 301 yılında Pers kökenli Mitridates Ktistes, Mitridates Krallığını kurarak Amasya’yı başkent yapmıştır.
Başkentin V.Mitridates Euergetes (M.Ö. 150 – 120) döneminde Sinop’a nakledilmesine kadar uzun yıllar Mitridates Krallığının başkenti olarak kalmış olan Amasya’da, büyük bir imar faaliyeti başlamış ve özellikle Mitridates Eupator döneminde bu faaliyetle birlikte şehir bir kültür merkezi haline gelmiştir. Mitridates Eupator tarafından yaptırılan Zeus Stratios tapınağına yakınlığı ve kral anıtlarını bulundurması nedeniyle krallık için önemli bir kent olma özelliğini korudu.
Bu dönemde; Mitridates Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasında özellikle V. Mitridates zamanında gelişen iyi ilişkiler, Mitridates Eupator döneminde (M.Ö. 111 – 63) tersine dönmüş ve bunun sonucunda uzun yıllar süren Mitridates savaşları yaşanmıştır. En son M.Ö. 63 yılında Mitridates Eupator ile Romalı General Pompeius’un orduları arasında yapılan savaşta Eupator’un yenilmesi üzerine Amasya Roma askerleri tarafından işgal edilerek tahrip edilmiş Pompeius, Mitridates Krallığının egemenliğine son vererek topraklarını Bithynia bölgesiyle birleştirerek Bithynia-Mitridates Eyaletini oluşturmuş Amasya ve civarı Roma egemenliği altına girmiştir.
Mitridates Eupator’un oğlu olan Kırım Kralı II. Pharnakes, Roma İmparatorluğu içerisinde yaşanan iç savaşlar nedeniyle Mitridates Krallığının eski topraklarını bir süre geri almayı başarmış, fakat M.Ö. 47 yılında Zela (Zile) yakınlarında Caesar (Sezar) komutasındaki Roma birlikleriyle yaptığı savaşta yenilmesi üzerine, Amasya’nın da içinde bulunduğu topraklar tekrar Roma egemenliğine geçmiştir.
Roma Dönemi
Parthlar’ın Karia’ya kadar olan bölgeyi işgal etmeleri üzerine Roma İmparatoru Antonius komutanları aracılığıyla Parthlar’ı yenerek onları Anadolu’dan atmıştır. Bu olaydan sonra Anadolu’ya gelen Antonius, Parthlar’ın saldırılarını önlemek amacıyla kendi toprakları ile Parthlar arasında tampon bir bölge oluşturmak için bazı vasal krallıklar kurdurmuştur. M.Ö. 39 yılındaki bu gelişmeye göre; içinde Amasya’nın da bulunduğu Mitridates Bölgesi II. Pharnakes’in oğlu Darius’a verilmiştir.
Amasya bu dönemde Mitridates Galaticus Bölgesi'nin Metropolis’i olup önemli bir şehir konumundadır. M.Ö. 25 yılında İmparator Augustus (M.Ö. 27 – M.S. 14) kendisine bağlı Provincia Galatia Eyaletini kurarak birçok bölgeyle birlikte Mitridates Galaticus Bölgesini de bu eyalete bağlamıştır.
Roma İmparatorluğu döneminde eyalet statüsünde olan Amasya, aynı zamanda eyaletler arası yol sisteminin de merkezi konumuna gelmiştir. Örneğin Galatya ve Kapadokya yolları Amasya’da son buluyordu.
Amasya’da İmparator Domitianus’tan (M.S. 81 – 96) itibaren Severus Alexander (M.S. 222 – 235) dönemine kadar şehir sikkeleri darp edildiği de bilinmektedir. Bu sikkelerden birçoğu günümüzde Amasya Müzesi sikke koleksiyonunda yer almaktadır.
Amasya şehri; İmparator Diocletianus sonrasında Diospontus’un dinsel ve idarî merkezi durumuna gelmiş ve VIII. yüzyıldan itibaren ise Bizans’ın askerî vilâyetlerinden (thema) olan Armeniakon Kaleleri arasında yer almıştır.
Selçuklu Dönemi
Büyük Selçuklu ordusunun 1071 Malazgirt savaşını kazanması üzerine Sultan Alparslan’ın mahiyetinde bulunan üst düzey komutanlar, Anadolu içlerine doğru akınlara başlamıştır. Bu akınlar sonucunda Anadolu’daki Bizans egemenliği sona ermiş ve kazanılan topraklarda, fetihleri yapan komutanlar Selçuklu Devleti'nin izniyle içişlerinde bağımsız beylikler kurmuşlardır.
Bu süreçte Amasya ve civarı Danişmend Ahmet Gazi tarafından fethedilerek bölgede Türk egemenliği dönemi başlamıştır. Bu dönemde Anadolu’ya gelmiş olan Haçlı Ordusu'na karşı Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan ile Danişmend Ahmet Gazi komutasındaki birliklerin Amasya – Merzifon arasında 5 ağustos 1101 günü yapmış olduğu savaş sonucunda Haçlı Ordusu bozguna uğratılmıştır.
Danişmendliler'in yaklaşık yüzyıl süren egemenlik dönemi Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın 1175 yılında Amasya’yı ele geçirmesiyle sona ermiştir. Böylelikle Amasya şehri ve civarı Selçuklu egemenliği altına girmiştir.
II. Kılıç Arslan uzun süren saltanatı sırasında Selçuklu Devleti'ni on bir oğlu arasında paylaştırmış (1185 – 1186) ve bu paylaşım sırasında Amasya Nizameddin Argunşah’ın hissesine düşmüştür. Nizameddin Argunşah’ın kardeşi II. Rükneddin Süleymanşah’ın (1196-1204) Selçuklu saltanatını ele geçirmesi üzerine birçok yöre gibi Amasya’da bu sultana bağlı bir il haline gelmiştir.
Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubad, Moğolların bir tehdit unsuru haline gelmesi üzerine olası bir Moğol saldırısına karşılık komşusu Harezm beylerinin deneyimlerinden yararlanmak amacıyla bazı illeri onlara timar (dirlik) olarak vermiştir. Amasya bu dönemde timar olarak Bereket Han’a verilmiştir (1231).
Sultan Alaaddin Keykubad (1220-1237) sonrasında ülkenin iyi yönetilememesi Selçuklu Devletinde bazı toplumsal olayların meydana
gelmesine neden olmuştur. 637H./1239M. tarihinde meydana gelen ve merkezi Amasya olan Babaîler Başkaldırısı bu dönemde görülen önemli toplumsal hareketlerin başında gelmektedir.
Baba İlyas Horasanî önderliğinde başlayan bu başkaldırıda, Baba İshak Kefersudî hareketin pratik sürecini Kefersud köyünden başlatmış ve bu başkaldırı süresince yaşanan gelişmelerde Amasya önemli bir tarihi mekân olarak olaylara tanıklık etmiştir.
Başkaldırının büyüyerek yayılması sonucu, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) ihtiyaten Kubadabad Kalesi'ne çekilir ve bu sırada Amasya Subaşılığına atanan Hacı Armağanşah hareketin bastırılması için görevlendirilir.
Sonuçta kanlı bir şekilde bastırılan Babaîler Başkaldırısının önderi Baba İlyas, Hacı Armağanşah tarafından tekkesinde ele geçirilerek Amasya Kalesi burçlarına astırılır.
Selçuklu Devleti’nin 1243 Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilmesinden sonra Anadolu’nun neredeyse her yanı yağmalanmaya başlanmış ve Selçuklu Devleti yarım yüzyılı geçkin bir süre Moğollar tarafından yağmalanmış ve bundan Amasya’da etkilenmiştir.
Anadolu’yu işgal etmiş olan Moğollar daha çok Amasya’nın da içinde bulunduğu Orta Anadolu Bölgesi'ne yerleşmişlerdir. Bu yerleşenlere genellikle Tatar adı verilmektedir. Bu dönemde Amasya’ya yerleşenler ise daha çok sol kol oymakları olarak da bilinen Ca’unğar oymaklarıdır.
İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümü sonrasında, İlhanlılar'ın Anadolu genel valisi bulunan Sultan Alaeddin Eratna bağımsızlığını ilan ederek Eratnalılar Devleti'ni kurmuş ve Amasya 1341 tarihinde Eratnalılar'ın egemenliği altına girmiştir.
Amasya aynı yıl merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği tarafından işgal edilmiş, bir süre bu işgale ses çıkarmayan sultan Eratna, Mısır Memlûklu Sultanı Melik Nâsır’ın himaye ve desteğini sağladıktan sonra işgalciler üzerine emirlerinden Tüli Bey’i göndermiş ve bunun üzerine Tüli Bey Amasyalıların da yardımıyla Amasya ve çevresini Taceddin Doğanşah’ın elinden alarak bu işgale son vermiştir.
Bu dönemde; Zeyneddin Tüli Bey Amasya Emirliği yapmış, onun ölümünden sonra ise 1347 yılında Hacı Kutluşah Amasya Emirliği görevine getirilmiştir. Sonrasında ise Hacı Kutluşah’ın büyük oğlu Şahabeddin Ahmet Şah 1352 ortalarında Amasya Emiri olmuş, 1356 yılında ise, Emir Kebir Şücaaddin Süleyman Bey Amasya Emirliği'ni zorla ele geçirmiş, ondan da tekrar Şahabeddin Ahmet Şah 1358 tarihinde Amasya Emirliği'ni geri almıştır.
1359 yılında Amasya Emirliği görevine Hacı Kutluşah’ın diğer oğlu Hacı Şadgeldi Paşa getirilmiş ve 1361 yılında ise, eski Amasya Emiri Şücaaddin Süleyman Bey’in oğlu Alaaddin Ali Bey Amasya Emiri olur. Fakat Kaynar Vakıası'ndan sonra 1362 tarihinde Hacı Şadgeldi Paşa ikinci kez Amasya Emiri olarak tarih sahnesinde görülür.
Sultan Eratna’dan sonra devleti yöneten sultanların zayıf olmaları ayrıca zevk ve sefaya düşkünlükleri devlet otoritesinin sarsılmasına ve görev yapan idarecilerin bağımsızlık fikrine kapılmalarına yol açmıştır. Bu yıllarda Amasya Emiri Hacı Şadgeldi Paşa da, kendi başına buyruk hareket etmeye başlamış ve daha sonra ise beyliğini ilan etmiştir.
Şadgeldi Paşa döneminde Amasya’da kayda değer imar faaliyetleri görülür. Bu dönemde; 1363 tarihinde Amasya Kalesi onarılır ve eski darphane yenilenir, ayrıca Amasya’da bir kâğıt fabrikası yaptırılır. Bu faaliyetlerle birlikte 1372 tarihinde cami, medrese ve imaretten oluşan bazı yapı birimlerinin de yaptırıldığı bilinmektedir.
Eratna Devleti naibi Kadı Burhaneddin ile 1381 yılında yaptığı savaşta hayatını kaybeden Hacı Şadgeldi Paşa’dan sonra oğlu Fahreddin Ahmet Bey Amasya Emirliği görevini üstlenmiştir.
Fahreddin Ahmed Bey de babası gibi Kadı Burhaneddin ile devamlı bir mücadele içerisinde olmuş, fakat bu mücadelelerden bir sonuca varamamış olması nedeniyle başka bir sancağa karşılık Amasya’yı, Osmanlılara vermeyi teklif etmiş, bunun üzerine 1393 yılında şehir Osmanlı idaresine girmiştir.
Osmanlı Dönemi
15. yüzyılın başında Timur’un Anadolu’yu işgal etmesi ve büyük yıkımlar yapmaya başladığı süreçte Amasya da Timur’un askerlerince yedi ay boyunca kuşatılmıştır.
Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı'nda (1402) Timur’a yenilerek esir düşmesi ve sonrasında şehzadeleri arasında meydana gelen taht kavgaları üzerine, Fetret Devri olarak bilinen bu dağılma sürecinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan ve bunda da başarılı olan Çelebi Sultan Mehmet, bu mücadele yıllarında Amasya’yı kendisine merkez edinmiştir.
1402 yılında Yakut Paşa’nın Amasya Emiri olduğu dönemde, Timur tarafından Kara Devletşah Amasya’ya emir olarak atanmış, fakat Kara Devletşah Amasya halkı ve ileri gelenlerince zalim bir insan olarak bilindiğinden onun emirliği tanınmamış ve şehre girmesine izin verilmemiştir. Bunun üzerine Kara Devletşah Kağala/Hakala Köyü'nde konaklamış ve burada şehrin diğer kısımlarına hükmetmiştir.
Çelebi Sultan Mehmet, Kara Devletşah’ın bu şekilde hareket etmesine karşılık onunla savaşarak bozguna uğratmış ve Kara Devletşah savaş meydanında öldürülmüştür.
Osmanlılar Devri'nde Amasya, 15. yüzyılın ilk yarısından itibaren şehzadelerin görev yaptığı bir sancak ve aynı zamanda Eyalet-i Rum’un da merkezi konumundadır.
Amasya, Yörgüç Paşa’nın Beylerbeyi olduğu dönemde (1422/1435); Sivas, Tokat, Çorum ve Samsun sancaklarından müteşekkil bir vilayet olup, bu dönemde Amasya’ya “Rumiyye Vilayeti” deniliyordu.
Bu dönemde Amasya ve civarında Kızıl Koca Oğulları namıyla bilinen ve mevcut sistemin disiplini altına girmemiş olan bir Türkmen topluluğunun ortaya çıktığı ve bu topluluğun yörede eşkıyalık yaptığı, Yörgüç Paşa’nın ise bazı hileler ile bu grubu ve elebaşlarını yakalatarak kılıçtan geçirdiği bilinmektedir.
Osmanlılar Devri'nde Amasya’da görülen önemli olaylardan biri de tarihte Celalî İsyanları olarak bilinen toplumsal olaylardır. Özellikle 16. yüzyılda yaşanan bu olaylarda celalî grupları daha çok içinde Amasya’nın da bulunduğu Yeşilırmak Havzası içerisinde hareket etmişlerdir. Bu dönemde Amasya’da büyük kargaşalar yaşanmıştır.
Bu isyanlar içerisinde özellikle Amasya Sancak Beyliği de yapmış olan Urfalı Kara Yazıcı Abdülhalîm’in yaşattığı kargaşa önemlidir. 1603 yılında yaşanan bu olaylarda Kara Yazıcı Abdülhalîm’in taraftarları Amasya'yı yakmışlardır. Bu talan hareketi öylesine şiddetli bir şekilde yaşanmıştır ki, bu sırada Amasya eşraf ve âyânı servetleriyle birlikte kral mezarları içerisine sığınmak zorunda kalmıştır.
Amasya, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli olan bir antlaşmaya da tarihi mekân olmuştur. 1555 yılı nisan ayı sonunda yapılmış olan ve tarihte Amasya Antlaşması olarak bilinen bu antlaşma İran-Safevî Hanedanıyla yapılmış ilk ve önemli antlaşmalardan biridir. Bu sırada Kanunî Sultan Süleyman Amasya’da ikamet etmektedir.
Osmanlı tarihine yön veren birçok şehzadenin Amasya’da yetişerek görev yapmış olması nedeniyledir ki, Amasya Osmanlı tarihinde “şehzadeler şehri” olarak tanınmıştır. Bu şehzadeler arasında; Çelebi Sultan Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid gibi sonradan padişah olanlar da vardır. Ayrıca, Amasya’da görev yapmış ve burada ölmüş bazı şehzadeler de bilinmektedir.
Osmanlılar tarafından fethedildiği tarihten itibaren şehzadelerin tahtgâhı olan Amasya, Şehzade Bayezid’in 1559 tarihinde İran’a firar etmesinden sonra şehzade (çelebi sultan) sancaklığından çıkarılmış ve bu tarihten sonra Amasya’da hiçbir şehzade görevde bulunmamıştır.
Celalî İsyanlarının bastırılması sonrasında Amasya’da Ulusal Kurtuluş Savaşıyıllarına kadar kayda değer bir hareketliliğin yaşanmadığı bilinmektedir.
I. Dünya savaşı sonrasında İtilâf Devletleri tarafından Osmanlı Devleti işgal edilmeye başlanmıştır. 19 Mayıs 1919.2da bir umut ışığı olarak Samsun’a gelen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 12 Haziran 1919 tarihinde de Amasya’ya gelmiş ve 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Tamimi olarak bilinen kurtuluş genelgesini bütün yurda Amasya’dan ilân etmiştir. Anadolu ve Rumeli Müdafaii Hukuk Cemiyeti temsilcileriyle İstanbul Hükümeti temsilcileri arasındaki görüşmeler burada yapıldı (Amasya Protokolü 20 – 23 Ekim 1919).
Bu nedenle denilebilir ki, 1402 tarihinden sonra yaşanan Fetret Devrinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan Çelebi Sultan Mehmet’e sağlam bir sığınak olan Amasya, ikinci fetret devri denilebilecek Ulusal Kurtuluş Savaşında da kurtuluş mücadelesinin önemli bir ilkesi olan “Ulusun bağımsızlığını ancak ulusun azim ve kararı kurtaracaktır” kararının alındığı merkez olması açısından tarihi bir görev üstlenmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra Amasya il merkezi oldu.